19 Haziran 2015

İznik için üzülmek

Gerçekten de İznik’in ruhunu oluşturan şeylerin başında Ayasofya Kilisesi, camiye dönüştürülmek isteniyor

Dünden beri paylaşılan ve üzerinde “ Ayasofya Orhan Camii” yazan cam kapı resimleri ile İznik’teki Ayasofya kilisesinin camiye dönüştürülmesi ve bu süreçteki özensizlikler yeniden gündeme geldi. Bu konu, ülkemizdeki tarihsel/kültürel mirasa bakışımız bakımından örnek bir olay olmanın yanı sıra İznik gibi küçük yerleşim yerlerinin ruhu nasıl korunabilir açısından da önemli görünüyor. Uzun yıllardır İznik’te bir hafta geçiren  ve yıllar içinde bu tarihi eserdeki değişiklikler için üzülen birisi olarak düşüncelerimi yazmak istedim.

Biz 1996’dan beri her yıl 100 kadar diyabetli çocukla İznik Gölü kenarında eğitim kampı yaparız. Gide  gele İznik’i o kadar sever hale geldik ki orayı tarihi ve doğası ile hayatımızın bir parçası haline getirdik.  Anadolu’daki benzer kasabalar gibi-örneğin Semih Kaplanoğlu’nun “Süt” filminde anlatılan Ödemiş gibi—İznik’in  de bir ruhu  vardır; insana can veren serinliği ile göl, yukarıdan Yenişehir üzerinden gelirken daha iyi görülen zeytin ağaçları ile kaplı yamaçlar ve tabi en güzel örneklerini İznik Müzesi’nde görebileceğimiz çiniler ama en az onlar kadar Nilüfer Hanım İmarethanesi olarak  yaptırılan eşsiz müze binası, harabe halinde de olsa köşe başlarında ansızın karşınıza çıkan surlar ve her yıl çocukların sıkılarak gittikleri ama içine girince mutlu oldukları “Ayasofya Kilisesi” bu ruhu oluşturur.

Daha ötesi, bu ruh, İznik’te yaşayan insanlarının iyiliğinde de dile gelir. Her yıl yine İznik ile dolu bir hafta  geçirirken 1648 yılında kenti ziyaret eden Evliya Çelebi’nin “Burası beşinci iklimin yaşandığı yerdir. Suyu ve havası çok güzeldir. Bu gölün çevresinde 45 tane köy vardır ki, bunlar bağlı bahçeli, camili, hamamlı, küçük birer çarşılı mamur köylerdir. Bu gölün suyunda, civar ahali çamaşır yıkar. Hiç sabun sürmedikleri hâlde yine de bembeyaz olur. Bu gölde 70 çeşit balık bulunur” sözlerinde de bu ruhu hissederiz.

Gerçekten de İznik’in ruhunu oluşturan şeylerin başında Ayasofya Kilisesi gelir ve bu kilise 2011 yılında biraz da ülkemizdeki sosyal iklim değişikliğinin bir sonucu olarak camiye dönüştürüldü ve adı “ Ayasofya Orhan Camii” olarak değiştirildi. Oysa, kentin tam merkezinde, MS 325 yılında ilk konsüle ev sahipliği yapan, Hıristiyanlıkla ilgili önemli kararların alındığı, Orhan Gazi’nin İznik’i fethetmesi ile camiye dönüştürülen, depremde hasar görünce Mimar Sinan tarafından özenle güçlendirilen, beton sıva  ile restore edildiği için eleştirilse de içine girince hepimizin tarihe tanıklık etme ve güzellik duygusu ile dolduğu tarihi bir eserdi burası. İznik’in zaten çinili minaresi ile ünlü çok güzel Yeşil Cami’si vardı ve  güzel cami binalarında da huzur bulan birisi olarak “Ayasofya Kilisesi”nin ancak tarihi eser, müze olarak kalırsa İznik’in ruhuna katkıda bulunabileceğini söylemek isterim artık bir yararı olmayacağını bilsem de.  

Gerçi bu dönüşüm yapıldıktan sonra tekrar gezdiğimde kilise kısmının korunarak, orta yere mihrabı da içine alarak bir yükselti ile namaz kılınan bir  yer yapıldığını  gördüm ve belki farkına varılmadan bir melez dini yapı oluştuğunu düşündüm. Yani cam kapıya yazılan “Ayasofya Orhan Camii” ismi de bu melezliği karşılıyor diye de kabul edebiliriz. Ama yine de niçin kilise binalarını kendi güzellikleri içinde bırakmak yerine camiye dönüştürmek isteriz anlamak zor. Bu karar geri alınabilir mi? Bunun için de Ruhban Okulu’nun açılması benzeri dış baskılara mı gerek vardır? Bilmiyorum ama  yakınlarda restore edilerek kendi dinlerinde ibadete açılan Akdamar Kilisesi ve  Sümela Manastırı örnekleri ortadayken bu dönüşümün, İznik’in ruhunu incittiğini ve bu tür “aşırılıkların” uygarlık kaybına yol açtığını söyleyebiliriz.

              

Yazarın Diğer Yazıları

Sensörlerin SGK kapsamına alınması kararı için teşekkürler

Bundan sonra bu hakkın 18 yaş üstünü kapsaması, sensörler için desteğin artırılması ve insülin pompalarına adil erişim sağlanması için çaba göstermeye devam edeceğiz

Çocuklara, kreşlere ve kreş kavramına zarar vermeyin!

Çocuklar ve kreşler kutsaldır ve bir söz ederken bin kere düşünmek gerekir. Her yere musallat olan siyaset kurumu sözcüsü kelimeleri ile konuşarak lütfen çocuklara ve kreşlere dokunmayın, kreş kavramına zarar vermeyin

Diyabet tedavisinde ergenlik çağında sensörlerin ödenmesine sınır getirilemez!

Sensörlerin sadece 14 yaş altı için SUT kapsamına alınması ve ergenliğin fırtınalı döneminde kesilmesi büyük hata olur ve bilimsel değildir

"
"