Samsun’da durup dururken, hiç ama hiç günahı yokken, hastane koridorlarında arkadaşlarına, hemşirelere, işçilere selam vererek yürürken bir hekim arkadaşımız daha öldürüldü. Bizim yaşımızdaymış Dr. Kamil Furtun; o her yerde gördüğümüz, iyiliğinin yüzüne sindiği resmine bakınca “lay lay lom” bir hayat sürmediği, emekçi birisi olduğu hemen anlaşılıyor. Göğüs Cerrahisi, tıbbın öyle reklamı bol olan alanlarından birisi değildir ama başta akciğerlerine yabancı cisim kaçan çocuklar ve akciğer kanserliler olmak üzere birçok hastaya şifa verdiğini tahmin etmek zor değil arkadaşımızın. Zaten öldürülmeden önceki mesajlarda hastaları, “On numara cerrah” olduğunu, “ fakir zengin demeden herkesin derdine deva” olduğunu söylüyorlar.
İlk bakışta öldürmekten zevk aldığını söyleyen bir “psikopat” izlenimi verse de katilin daha önce aynı hastanenin kantininde çalıştığı ve bir yakınını kaybettiği söyleniyor. Daha önceki olaylara çok benzer bir öykü bu. Öfkeli hasta yakınları, belki çoğu zaman kendi ihmallerinin ya da sağlık sisteminin o boğucu hale gelen karmaşasının bütün olumsuz duygu birikimlerini hekimlere yöneltiyorlar ve aynen sıradan hale gelen “kadın cinayetlerinde” olduğu gibi hekimleri ya dövüyorlar ya da kolayca öldürüyorlar. Öldürülen kadınlar gibi hekimlerin de hayata saflıkla yaklaştıklarını, bütün iyi insanlar gibi kötülük karşısında korunmasız olduklarını, akıllarına böyle şeylerin gelmediğini söyleyebiliriz. Dr.Kamil Furtun’un yüzünden de bunları okumak mümkün. Her gün ağır işçi gibi zor ameliyatlara giren, ne kadar çalışsa emeğinin karşılığını alamayan, çocuklarını iyi yetiştirmek için çırpınan, en büyük mutluluğu iyileşen hastalarının ettiği bir iki iyi söz olan, arkadaşlıklarla beslenen bir insanın aklına öldürülmek gelmez hiç bir zaman. Ama işte, hastane koridorları trafik canavarları gibi, kendi istediği, istediği zaman ve istediği şekilde olsun diye deliren insanlarla doldurulunca ve bu insanlar pohpohlanınca, devlet yetkilileri hekimleri kötü sözlerle yaralayınca, olan masum hekimlere ve tabi onların acılara gark edilen çocuklarına ve eşlerine oluyor.
Hekimlere ve sağlık çalışanlara yönelen şiddet son 10-15 yılın bir sorunu ve giderek arttığı (yüzde 50-87 artmış), yaralanma gibi ciddi olanlarının şiddet olarak algılandığı ve çok az bir kısmının kayda alındığı, sözel şiddetin daha yaygın olduğu, şiddet gösterenlerin 21-30 yaş arasındaki eğitimsiz erkekler olduğu, bunların arasında alkol/madde kullananların, ruhsal sorunu olanların ya da daha önce tutuklananların çoğunluğunu oluşturduğu biliniyor.
Derdim bir hekimin ölüm acısının üzerinden büyük sözler söylemek değil ama bütün bunlardan, son 10-12 yılda o kahrolası yüzeysel memnuniyet oranları artsın diye hekimliği ucuzlatan ve hekimleri her gün ve her an, yersiz talepler ile üzerlerine gelen kızgın hasta sahiplerinin önüne atan sağlık politikaları sorumlu öncelikle. Sonra da birkaç yıl önce bir hasta sahibi tarafından darp edilen genel cerrahi asistanımız Dr. Gökhan Pösteki’nin sözleri ile söylersek “Oy uğruna , halkın dostu , vicdanlı yöneticiler gibi görünmek uğruna, doktorları aşağılayan, mevcut sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerindeki çarpıklıkların faturasını doktorlara çıkaran, hekimleri bencil, çalışmaktan kaçan ve zorla çalıştırılan, hatta üçkağıtçı, dolandırıcı kişiler olarak lanse devlet adamları” nın da sorumluluğu büyük.
Şimdi artık filmi geri sarmak, hekimleri bir tür “ hasta ve hasta yakınları linç” nin hedefi olmaktan çıkarmak o kadar kolay değil ama her düzeydeki yetkilinin hekimlerin bu kadar kolay öldürülmesi üzerine bir kez daha düşünmesi ve en azından hekimleri gelişi güzel sözlerle suçlamaktan vazgeçmesi gerekiyor.
Bugün, arkadaşımızın acılı ailesine başsağlığı dilerken, hekimler olarak meslek örgütümüz Türk Tabipler Birliği öncülüğünde yasımızı tutacağız.