08 Şubat 2020

Bir kez daha erken ergenlik üzerine...

Kızlardaki erken ergenlik vakalarında çabalarımızın bir an önce tedavi etmek yerine, gereksiz tedaviden kaçınmak yönünde olması gerekiyor

Son haftalarda üst üste erken ergenlik nedeniyle, birkaç hekim dolaştıktan sonra (son gördüğüm vakalardan birisi üçüncü hekim olarak bize gelmişti), yüzlerinde derin bir endişe ve ellerinde "ergenlik durdurucu iğne" reçetesi ile getirilen çocuklar görünce ve annelerin anlattıklarını (tabi bu anlatımların her zaman gerçeği yansıtmadığını da biliyoruz) dinleyince, biraz üzüntü, biraz da her zamanki masumiyetleri ile karşımda oturan çocukları savunma duygusu ile bu konuda bir kez daha yazmaya karar verdim. Gerçi bu konuda geçen aylarda bir TV programında konuşmuştum ve çoğu aile bunları seyredip ya da daha önce yazdıklarımı okuyup geliyor ama yine de endişeleri geçmiyor. Oysa ben o yazıları biraz da çocuklarını bu şekilde hekimlere sürüklemesinler ve "rakamları tedavi eden hekimlerin" zorlamalarına maruz kalmasınlar diye yazıyorum ama bu konuda bir etkimizin olamadığını görüyorum.

Kızlardaki erken ergenlik konusu yalnızca ülkemizde değil, ABD ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde de güncel bir konu ama ergenlik durdurucu ilaç kullanımı konusunda sanırım en çok bizim ülkemiz abartılı bir tutum içinde görünüyor. Bu konuda elimizde karşılaştırmalı rakamlar yok ama 25 yıldır North Carolina Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bölümü'nde çalışan arkadaşım Prof. Dr. Ali Süha Çalıkoğlu ile konuştuğumda kendilerinin nadiren ergenlik durdurucu ilaç başladıklarını söylüyor. Zaten bu konuda özellikle ABD'den yayınlanan önemli makaleler çok nadir durumların dışında kızlarda erkenlik durdurucu ilaçların 8 yaşından sonra başlanmasının özellikle boy açısından bir yararının olmadığına ve erken adet görmenin olumsuz etkileri konusunda ise kanıtların yetersiz olduğuna dikkat çekiyor. Ülkemizde ise birçok hekim çok sayıda uluslararası kongreye katılıp, bu konuşmaları dinlemesine rağmen, hızlı bir şekilde ailelerin endişelerinin etkisinin altına giriyor ve çok sayıda çocuk gereksiz şekilde "tedavi ediliyor".

Risk tıbbı, erken ergenlik ve aşırı beslenmenin etkileri 

Ülkemizde kızlarda erken ergenlik tedavisi konusunda hekimler arasında önemli görüş farklılıklarının olmasının nedeni, yakın zamanda yayınlanan "Risk Tıbbı" kitabının alt başlığını kullanarak söyleyecek olursak "Korkuyu ve belirsizliği tedavi etme arayışımızdan" kaynaklanıyor. Gerçekten de erken ergenlik nedeniyle başvuran kızların çok büyük çoğunluğunda bir neden ya da bir hastalık saptanamıyor. Dolayısıyla nedeni belli olmayan bu vakaları "hastalık" olarak kodlamak ve öyle davranmak klasik tıp açısından doğru değil. Bunun ötesinde resimde görüldüğü üzere, ergen ergenlik vakalarında 2003 yılından ani bir artış olduğu görülüyor (bu durum ülkemiz dahil birçok ülke için geçerli). Bu şekilde hızlı artışların gerisinde genel olarak bir neden bulmak mümkün olmuyor ve bu durum, D vitamini eksikliği gibi konularda da olduğu gibi çoğunlukla bir konunun hızlı bir şekilde "popüler" olmasından kaynaklanıyor.

Son yıllarda ergenliğin erkene kayması konusu birçok araştırmacının da ilgisini çekiyor ve bu konuda esas olarak çevresel faktörlerin etkili olduğu, bunların başında da beslenmenin olduğu üzerinde duruluyor. İspanya Cordoba üniversitesinden bir grup araştırmacı yakın zamanda yaşamın erken dönemlerindeki "aşırı beslenmenin" ve yağ dağılımındaki değişiklilerin ergenliği kontrol eden merkezleri uyararak ergenliğin erkene kaymasına neden olduğunu gösterdi. Gerçekten de erken ergenlik vakalarının hemen hepsinin şehirlerde yaşayan çocuklar olması ve bu çocukların sıklıkla ultra işlenmiş besinleri tüketmesi bu verileri destekliyor. Günümüzde çocuklar açısından en önemli sorunlardan birisi besin endüstrisinin çocukların beslenme alışkanlıklarını reklamlar yoluyla "manipüle" etmesi ve çocukları güçlü bir şekilde ultra işlenmiş besinleri tüketmeye yönlendirmesidir. Bu ürünlerin arasında gazlı, enerji içecekleri ve "meyveli" şekerli içecekler, paketlenmiş atıştırmalıklar (örneğin, kraker, cips), dondurma, çikolata, şekerleme ve kurabiye, paketlenmiş ekmek ve çörekler, kahvaltı gevrekleri, "meyveli" yoğurtlar, hazış turtalar, makarnalar ve pizza yemekleri, sosis, hamburger ve sosisli sandviçler, paketlenmiş hazır çorbalar ve erişteler bulunmaktadır. Bu ürünlerin hemen hepsi tipik olarak, konsantre şeker ve rafine karbonhidrat içerirler ve uzun raf ömrüne sahiptirler (yani hızlı bir şekilde bozulmazlar). İşlenmiş gıdalar genellikle boyalar, yapay tatlar, şekersiz tatlandırıcılar ve koruyucular gibi ev yapımı yemeklerde bulunmayan maddeleri de içerir. Yakın zamanda yayınlanan bir araştırmada bu ürünlerin günde fazladan 500 kalori almaya ve iki hafta gibi bir sürede 1 kg şişmanlamaya neden olduğunu gösterdi. Bütün bu veriler, çocukların üzerinde para kazanmayı amaçlayan, en az sigara endüstrisi kadar insan sağlığına zararlı olan besin endüstrisinin de birçok ürünü, zararlarını bilerek ürettiğini ve aslında bu sürecin şişmanlık dışında çocukları erken ergenlik gibi başka sorunlara da maruz bıraktığını gösteriyor. Bu konuda WHO örgütü tarafından yakın zamanda yayınlanan bir rapor, ticari besinlerin bebekleri ve küçük çocukları da hedef aldığını, ailelerin ve hükümetlerin çocukları bu ürünlerden korumak için acil adımlar atması gerektiğine dikkat çekiyor.

Gereksiz tedaviden kaçınmak için öneriler

Daha önce birkaç kez yazdığım gibi, kızlardaki erken ergenlik vakalarında çabalarımızın bir an önce tedavi etmek yerine, gereksiz tedaviden kaçınmak yönünde olması gerekiyor. Bunun için kendimce önemli bulduğu noktaları tekrar hatırlatmak istiyorum.

  1. Genel olarak 3 yaşından önce başlayan tek başına meme gelişimi (tüylenme, boy uzamasında hızlanma gibi diğer değişikliklerin olmadığı) vakalarında endişe duymaya gerek
  2. 3-7 yaş arasında başlayan, ergenliğe ait birden fazla bulgunun (meme gelişimi, genital yada koltuk altı tüylenmesi, boy uzamasında hızlanma) vakaların mutlaka bir çocuk endokrinoloji uzmanınca değerlendirilmesi Bu gibi vakaların çok azında ilk başvuruda tedavi gerekir; genel olarak 3-6 aylık izlem ile bir değerlendirme yapılarak, ergenliğin ilerleyici olup olmadığına karar verilmelidir.
  3. Düşük doğum ağırlığı ve/veya prematür doğan bebeklerde hem erken ergenliğin sık olduğu hem de bu vakalarda hızlı ilerleme ihtimalinin fazla olduğu akılda tutulmalıdır.
  4. Erken ergenlik durumlarında kemik yaşı değerlendirilmesi önemlidir. Bu değerlendirmenin doğru yapılması (mümkünse otomatik kemik yaşı okuma sistemlerinin kullanılması) Yine kemik yaşına göre boy tahminlerinin yalnızca tahmin olduğunun bilinmesi , "çocuğunuzun boyu …cm'den fazla olamaz" gibi kesin ifadelere itibar edilmemesinde yarar vardır.
  5. Bazı vakalarda meme gelişimi ile ergenliğin diğer bulguları paralellik göstermemekte, meme gelişimi belirgin şekilde önde olabilmektedir. Bu gibi durumlarda dikkatli olunmalı ve yalnızca meme büyümesine göre karar verilmekten kaçınılmalıdır.
  6. Genel olarak 8 yaşından sonra tedavi önerilen vakalarda mutlaka ikinci bir görüş alınması, bu yaştan sonra tedavi başlanmasının boy üzerine bir etkisinin olmadığının bilinmesi önemlidir. Çok çok nadir durumların dışında 10 yaş civarında ergenliği durdurmak doğru bir yaklaşım değildir.

Adet yaşının erkene kayma ihtimalinin olduğu durumlarda, adetle birlikte boy uzamasının "frene basılmış gibi duracağı"nın düşünülmesi doğru değildir. Ergenlik dönemi her çocuk için farklı seyretmekte ve kendi içinde sürprizlere açık bir seyir izlemektedir. Her çocuğun ayrı bir şekilde değerlendirilmesi gereklidir.

Yazarın Diğer Yazıları

"İleri Diyabet Tedavileri ve Teknolojileri-ATTD 2024" kongresinden izlenimler: Teknolojiye adil erişim çağrısı

Öncelik dezavantajlı olanların yaşadığı engelleri ortadan kaldırılmaya verilmeli, yani önce diyabet teknolojilerine adil erişim sağlanmalıdır

SGK’nın sensörleri SUT kapsamına almasını talep ediyoruz!

Gelişmişlik düzeyi dikkate alındığında ülkemiz sensörler konusunda adım atmakta geç kalmıştır ve bunu hem tip 1 diyabetli çocuk yakınlarına hem de diyabet uzmanlarına izah etmek mümkün değildir

Dr. Hasan Çeliksöz’ün ardından...

Bugünlerde, içimde bir yerlerde Ahmet Kaya şarkısı gibi çalıp duran ve giderek kelimelere dönüşen, geçen haftalarda yitirdiğimiz Antepli Dr. Hasan Çeliksöz var