15 Ağustos 2016

Ayşe Baysal için

Ölümünün arkasından bir çok şey söylenip, yazılacaktır ama ben onun hayatını anlattığı “Silbiçli Beşik” kitabının okunmasını isterim daha çok

 

Dün hayat her zamanki memleketin bir adım ileri, iki adım geri halinin etkisinde “düşünceli”; öte yandan Galata-Koç Üniversitesi Hastanesi çemberinin içinde yeni hayat ve meslek heyecanları ve yenilenme hisleri ile dolu sürerken Dr. Ayşegül Tokatlı ve Diyetisyen Yasemin Altıok gibi sevenlerinin paylaşımlarından Prof. Dr. Ayşe Baysal’ın öldüğünü öğrendim. Kendisini en son 2010’da (o kadar olmuş demek ki) VII. Uluslararası Beslenme ve Diyetetik Kongresi’nde görmüş, bolca sarılıp, sohbet etmiş ama esas temelinde toplum sağlığı bilinci olan bir okulun (Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü) öğrencilerinin arasında olma mutluluğunu yaşamıştım. Ayşe Baysal ismini ise ilk kez 1976’da Hacettepe Tıp Fakültesi’ne kayıt yaptırırken aynı sırada beklerken tanıştığım Kamil Baysal’dan duymuştum. Kamil, Ayşe Baysal’ın profesör ve halası olduğunu, ara sıra Ankara’da onun evinde kaldığını söylemişti. Ankara’da “kimi kimsesi” olmayan birisi olarak  Kamil’e biraz imrendiğimi hatırlıyorum. İki taşralı olarak Kamil ile arkadaşlığımız hep sürdü ama aynı gün, aynı sırada tanıştığımız Afyon’un dağ köylerinden çıkıp gelip Hacettepe Edebiyat Fakültesi’ni kazanan ortak arkadaşımız Ahmet’i 1980’de sol içi kavgalarda kaybettik.

Prof. Dr. Ayşe Baysal

 

“Mercimek Teyze” ve İyi Pragmatizm

 

Sonraki yıllarda Ayşe Baysal’ı, Hacettepe Merkez Yurdu’nda kalan ve  büyük çoğunluğu kız olan “Beslenme ve Diyet Bölümü” öğrencilerinden dinleyecektim. Onu biraz sert ama çok iyi bir eğitici ve öğrencilerine dost birisi olarak anlatırlardı.  Biraz da Kamil’in teyzesi olduğu için daha sonraki hekimlik yaşamımda onunla ilgili her şeye kulak kabarttım ve “Mercimek teyze” olarak ünlendiği “aşırılık” günlerinde de yaptıklarının gerisinde onun  köylü sevecenliğinin olduğunu düşündüm. Yıllar sonra ise “ tesadüf eseri” bir karşılaşmada TRT’deki “mercimek” programlarının, eşi onun öğrencisi bir diyetisyen olan zamanının Toprak Mahsulleri Ofisi genel müdürünün, mercimek stoklarını tüketmek için başvurduğu zeki ve yararlı bir girişim olduğunu öğrenecektim. Bu olayı dinlediğimde onun biraz “hınzır” gülümsemesi aklıma gelecek ve  aslında Ayşe Baysal’ın halk yararına olduğuna inandığı girişimlerde “iyi pragmatist” olarak davrandığını düşünecektim. Yani Tanıl Bora’nın sözleri ile ‘katıksızlığını’ korumaya dönük bir kasılmayla enerjisini tüketmeyen, ‘derdini herkese anlatma’ azmiyle davranan, sözünün özünü bilen, fikrine/davasına güvenen (‘abdestinden emin’!), ‘olurunu bulmaya’ bakan, bunun için de politik deneyim ve beşerî münasebetlerdeki ‘canlı emeğe’ güvenen birisi olarak tanımlayabiliriz Ayşe Baysal’ı. Bunun gerisinde ise hiç kuşkusuz onun yaşamını belirleyen İvriz Köy Enstitüsü yılları vardır ve Ayşe Baysal sanırım bütün hayatını  Köy Enstitüleri düşüncesinin/değerlerinin bir temsilcisi olarak yaşamıştır.

 

“Silbiçli Beşik”

 

Ölümünün arkasından bir çok şey söylenip, yazılacaktır ama ben onun hayatını anlattığı “Silbiçli Beşik” kitabının okunmasını isterim daha çok. Kitaba adını veren “Silbiçli Beşik”, Anadolu’da bebek bezinin olmadığı zamanlarda bebeklerin yatırıldığı ortasında delikli beşiklere  verilen isimmiş ve Ayşe Baysal da böyle bir beşikte geçirmiş bebekliğini. Ayşe Baysal’ın bu kitabında Konya Ermenek’in bir köyünde zayıf olduğu için köyde işe yaramaz diye İvriz Köy Enstitüsüne gönderilen, daha sonra da orada yoğrulurken edindikleri ile ABD’de beslenme  bilimi konusunda doktora yapıp ülkemizde toplum odaklı beslenme bilimi çalışmalarının öncüsü olmaya kadar giden bir yaşamı inat, bilgi, insan, öğrenci ve halk sevgisi ile kuran bir  gerçek halk sağlığı liderinin hayatı anlatılır.

Ben de o titrek yazısı ile imzaladığı “Silbiçli Beşik” kitabını okumuş ve onun “Toplum Beslenmesi Stajı” için  Anadolu’ya gönderdiği öğrenciler ile 1983’de Adıyaman’da karşılan birisi olarak bütün bu çalışmaların gerisindeki emeğe bir kez daha saygı duymuştum. Ayşe Baysal, Prof. Nusret Fişek’in de arkadaşıdır ve çalışmaları ile Nusret Fişek’in halk sağlığı anlayışını tam onun istediği gibi “ete kemiğe büründüren” kişilerdendir. Bu özelliği ile Hacettepe Üniversitesi’nin kuruluş felsefesine uygun çalışmış, uzun yıllar iyi anlaştığı ve desteğini gördüğü Prof. İhsan Doğramacı’dan hep saygı ile söz etmiş ama yolları 12 Eylül’den sonra onun YÖK başkanı olmasından sonra ayrılmıştır.

Ayşe Baysal, kitabının hazırlanmasına katkıda bulunan öğrencisi Prof. Dr. Türkan Kutluay Merdol’ün sözleri ile “öğrencilerinin sonsuz şükran, sevgi ve saygı duyduğu bir hoca ve eğiticidir”. Ben de yaşamının son zamanlarında dost olmuş olsam da kendimi, onun öğrencisi ve arkadaşım Kamil’den ve köyden çıkan bir aydın olması nedeniyle akrabası sayarım. Her şeyin fiyatını bilen ama değerini bilmeyenlerin egemen olduğu bu “kötülükler zamanında”, onun tam tersine her şeyin değerini bilen hayatına ve eserlerine bağlı kalacağımızı belirterek yakınlarına ve öğrencilerine baş sağlığı diliyorum.


Prof. Dr. Şükrü Hatun

Koç Üniversitesi Hastanesi

[email protected]

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sensörlerin SGK kapsamına alınması kararı için teşekkürler

Bundan sonra bu hakkın 18 yaş üstünü kapsaması, sensörler için desteğin artırılması ve insülin pompalarına adil erişim sağlanması için çaba göstermeye devam edeceğiz

Çocuklara, kreşlere ve kreş kavramına zarar vermeyin!

Çocuklar ve kreşler kutsaldır ve bir söz ederken bin kere düşünmek gerekir. Her yere musallat olan siyaset kurumu sözcüsü kelimeleri ile konuşarak lütfen çocuklara ve kreşlere dokunmayın, kreş kavramına zarar vermeyin

Diyabet tedavisinde ergenlik çağında sensörlerin ödenmesine sınır getirilemez!

Sensörlerin sadece 14 yaş altı için SUT kapsamına alınması ve ergenliğin fırtınalı döneminde kesilmesi büyük hata olur ve bilimsel değildir

"
"