Seni, o “milyonlarca yıl önce” ki zamanlarda, o güzel, mutlu, umutlu, insanlarla dolu Ankara yıllarında tanımıştık. Daha doğrusu bir çok başka insan gibi şimdi yanına gittiğin Ata abi (Ata Soyer) getirmişti aramıza seni. Sanırım senin uzun hapishane yıllarından sonra, karanlıktan sonra ışığa alışır gibi dışarıya, insanlara alıştığın zamanlardı. Biz seni Mahir’in arkadaşı olarak, çocukluk anılarımızda olanca tazeliği ile duran adınla (sanki soyadın Etiman değil “Militan” olarak kalmış gibiydi aklımızda) hatırlıyorduk ve öylece bağrımıza basmıştık seni. Çok meraklıydık, çok sorularımız vardı o eski zamanlarda dair ama sen “ dirseğin iskemleye dayalı.. bir kaşın kalkık..” dururdun aramızda ve çok az konuşurdun. Hapishaneden çıkışındaki şu kollarınızı gövdenize kavuşturduğunuz resimdeki gibi hep enginlere bakıyordun ama ben o zaman bu halini hep kaybettiğin arkadaşlarında kalmış bir ruhun yansıması gibi düşünürdüm. Yani aslında bu dünyaya dönmek istemeyen bir halin var gibi gelirdi bana. Oysa insanlarla çabucak kaynaşırdın; mesela Nazife ile çabucak ve derinden yakınlaşıvermiştiniz. O acılı yıllardan sonra bana hep “ Nazifeyi çok severdim Şükrü” deyişin kalmış aklında. O yıllarda öğrenmiştim üniversite yıllarındaki yakın arkadaşlarımdan Rezzan’ın dayısı olduğunu. Rezzan daha sonra bana onu küçükken sinemaya götürdüğünü anlatmıştı; daha sonra Rezzan’ın annesi olan ablanı da tanımış, onunla seni konuşmuştuk. Hem senin yüzüne bakarken ama esas ablanla olan konuşmalarımızdan belki kimselere söylemediğin bir gizle yaşadığın kalmış aklımda nedense.
Orada, burada karşılaşsak özlemle sarılır, bir kaç yarım cümle ederdik hep. Senin sade ama zorlu bir yaşam sürmen dokunurdu bana. Bunu Rezzan’la konuşur, biraz onun verdiği bilgilerle rahatlardım. En son 2015 Kasım’ında Gülten Akın’ın cenaze töreninde karşılaşmıştık. Yüzünde koca bir bant vardı; merakla bakınca “ Önemli bir şey değil Şükrü, bir ben vardı onu aldırdım” demiştin. O görüşmemizde çevirilerinden birisinden bahsetmiş ve okumamı istemiştin. O gün de öyle biraz borçlu hissederek ayrılmıştım yanından. Sonra işte 3-5 gün önce tesadüfen öğrendim hastanede yattığını; hemen Rezzan’ı aradım ve ondan öğrendim uzun süredir kötü hastalıkla savaştığını. Oysa Facebook sayfandaki paylaşımlarını görüyor ve iyi olduğunu düşünüyordum hep. Demek ki 2 yıldır konuşmamışız senle; şimdi en çok buna hayıflanıyorum. Şu oraya buraya savrulan hayatlarımız iki kelime olsun konuşmamıza fırsat vermemiş diye bir tıkanıklık hissediyorum içimde şimdi.
Seni kaybettikten sonra yazılanların hepsini okudum ve bendeki imgen canlandı bu yazıları okudukça. Seni Edip Cansever şiirindeki “ Ahmet abi” yerine koyup uğurlamak için yazdım bu yazıyı. Seni, enginlere bakan iyi kalpli abimiz olarak hatırlayacağım hep. Dostluğunu, bizlere olan sevgini unutmayacağım.