18 Mart 2018

Enis Behiç Koryürek'in doğumunun 125'inci yıl dönümü

“Günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar geçse de, sen kulaklarımızda vatanseverliğin bir sesi olarak kalacaksın”

Yazın tarihimizde “Beş Hececiler” olarak tanınan 12 Mart 1893 doğumlu Hariciye kökenli şair Enis Behiç Koryürek’i birçoğumuz okul sıralarından anımsarız. Genç kuşaklar da umarım doğumunun üzerinden 125 yıl geçen böyle bir şairimiz olduğunu en azından duymuşlardır. Rast makamından ünlü “Geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar; sen gözlerimde bir renk, kulaklarımda bir ses olarak kalacaksın” şarkısının güftesinin Koryürek’e ait olduğunu belki anımsayanlar olacaktır.

Enis Behiç Koryürek’in edebi kişiliği kadar yaşam öyküsü de oldukça ilginç. Hatta bir film konusu olabilecek denli  anılarla dolu bir yaşamı olmuş. Örneğin Enis Behiç’in hala Budapeşte’de yaşayan ve Koryürek soyadını gururla taşıyan torunları olduğunu biliyor muydunuz? 1916’da Budapeşte Konsolosluğunda kançılar unvanıyla görev yapmakta iken 1919’da Anadolu’da Mustafa Kemal’in önderliğinde Kurtuluş  Savaşı başladıktan sonra “Ben Anadolu’ya geçmeye mecburum, vatan tehlikede” diyerek Fransız eşinden ayrıldığını ve oğlu Hasan’ı küçücük bir bebekken Budapeşte’de bırakıp Müdafaa-i Milliye saflarında görev yaptığını biliyor muydunuz?

 

Onun yurt sevgisi 1022’de yazdığı “Ey Türkeli” şiirine şöyle yansımış:

Ey Türkeli ben uzaktan gelen yorgunum,
Dinle beni ben de senin bir öz oğlunum:
Geceleyin çölde yalnız kalan yolcu bir
Solgun ışık fark edince nasıl sevinir,
Nasıl bütün ümidini bağlarsa ona,
Ben de öyle yad elinden baktım vatana
Sen uzaktın benden, fakat kalbim senindi,
Ey Türkeli, hasretin ta ruhuma sindi.

İlk şiirlerini aruz vezniyle yazan Enis Behiç 1915’ten itibaren Ziya Gökalp’in etkisiyle hece vezniyle yazmaya başlar, ulusal heyecanla dolup taşan şiirler kaleme alır. Böylece adı ünlü “Beş Hececiler” ile anılır.

Koryürek oğlu Hasan’ı bir daha yıllarca göremez, 1949 yılında yaşamını kaybeder. Hasan Fransız annesinin yanında  bir Macar gibi büyür. 1956 Macar İhtilali sırasında tutuklanır, sonra serbest bırakılır. Türk vatandaşlığını korumaktadır. Bir ara Yaşar Kemal’in “İnce Memed”ini çevirir. Evlenir, dört çocuğu olur. 1978 yılında maalesef rejimin baskısı nedeniyle hayatına kendi elleriyle son verir.

Koryürek’in hayatı ve senelerce oğluna yazdığı mektuplar 2009 yılında değerli akademisyen Dr. Melek Çolak tarafından “Budapeşte’ye Mektuplar” adıyla kitaplaştırıldı. Kitap Türkologlar Edit Tasnadi ve Laura Pal tarafından Macarca’ya da çevrildi.

Neredeyse aradan yüz yıl geçtikten sonra Enis Behiç gibi atandığım Budapeşte’de onun  iki torunu Agneş ve Vera Koryürek ile 2014 yılında bir etkinlikte karşılaştım. Koryürek soyadını övünçle taşıdıklarını söylediler. Hiç ülkemizi görmemiş ve Türkçe bilmeyen iki kız kardeşi bir haftalığına İstanbul’a ve Ankara’ya gönderdim. Dedelerinin Cebeci Mezarlığındaki kabrini, ayrıca Türkiye’de kalan akrabalarını ziyaret ettiler. Türkçe kurslarına başladılar.

Budapeşte’deki görevim sırasında Enis Behiç’in Türk ve Macar insanlarıyla, iki ülke ve kültürüyle kurduğu yakınlıkları ve bütün bunları içine alan trajik yaşam öyküsünü göz önüne  alarak, Budapeşte’de uygun bir yere bir büstünün konulması için girişimlerim oldu. Belki ülkemizde de onun doğumunun 125 nci yıldönümünde anısını yaşatacak girişimler olmuştur. Büstünü yaptırma düşüncesi, birçok temas ve girişimime rağmen ne yazık ki henüz sonuçlanamadı; kim bilir belki ileride gerçekleşir.

Ama 125 yıl sonra, Ulusal Kurtuluş Savaşımız uğruna her şeyini bırakarak ülkesine dönen Enis Behiç’in hatırasına şunları söyleyebilir miyiz?

“Günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar geçse de, sen kulaklarımızda vatanseverliğin bir sesi olarak kalacaksın.”