09 Mayıs 2019

YSK ve keyfilik

AİHM’in, Demirtaş kararındaki ‘hakkın kötüye kullanılması’ ilkesi YSK kararı bakımından da geçerli

Yerel seçimlerin üstünden bir aydan fazla zaman geçti. Bu süre içinde AKP seçimle kazanamadığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı “vermemek” için elinden geleni yaptı. Oyların birçok kere yeniden sayılması ile istediğini elde edemeyince, son çare olarak YSK’ya seçimin iptali istemiyle başvurdu. AKP açısından İstanbul seçimi, daha çok oy alanla, daha az oy alanın yer değiştirmesi değil, kendisinin olan bir makamın başka bir partiye verilmesi. O nedenle kendisinin olanı “vermemek” için her türlü yola başvurması meşru. Bunlar arasında YSK da var.

YSK’nın verdiği iptal kararının hukuksal olarak tutacak yanı yok. Sandık kurulu başkanlarının devlet görevlisi olmadığına dayanan bu karar, neden sadece Büyükşehir Belediye Başkanı’na ilişkin de, aynı zarf içinde İlçe Belediye Başkanlarını ya da Belediye Meclisi’ni kapsamıyor? Ya da YSK’nın 20 Nisan’da Bursa Mustafa Kemal Paşa’da verdiği sandık kurullarına ilişkin itirazların 2 Mart 2019 tarihine yapılması gerektiği yolundaki kararıyla çelişki nasıl açıklanır? Ya da YSK’nın açık hükmüne karşın mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayarken ileri sürdüğü usul hataları olsa bile önemli olan seçmen iradesinin korunması gerekçesi neden bu seçimlerde geçerli değil?

Anayasa’nın 9. maddesine göre, seçimlerin dürüstlüğünü sağlama, yolsuzlukları, şikayet ve itirazları, inceleme ve kesin karara bağlama yetkisi, YSK’ya ait. YSK kararlarına karşı yargı yolu kapalı. 1954 yılına dek, seçim tutanaklarına ilişkin iddiaları, kesin karara bağlama ve tutanaklarını kabul etme yetkisi TBMM’ye aitti. 1954’te YSK kurularak, bu yetki ona tanındı. Böylelikle seçimlerin denetimi yargısal bir organa bırakıldı. 1961 ve 1982 Anayasaları, seçimlerin yönetiminin ve denetiminin yargısal bir organa bırakılmasını anayasallaştırdı. Amaç, seçimlerin yönetim ve denetimini TBMM gibi siyasal bir organa bırakmanın sakıncalarını ortadan kaldırmak, dürüst ve adil bir seçim için tarafsız olması gereken bir yargısal organın denetimini sağlamaktı. Ancak YSK’nın son iptal kararına bakınca, seçimlerin denetiminin AKP+MHP çoğunluğunun bulunduğu TBMM’ye bırakılmasıyla YSK’ya bırakılması arasında ne fark bulunduğu sorusu ortaya çıkıyor.

Seçimlerde yolsuzluğu önlemek, adil, dürüst bir seçim yapılmasını sağlamak için kurulmuş bir yargısal kurulun kendi kuruluş amacını, tarafsızlığını unutarak bir siyasal partinin amaçlarına hizmet etmesi, halk iradesinin saptırılmasına alet olması, her kurumun tek bir kişinin iradesine bağlandığı demokrasimiz açısından düşündürücü.

Üzerinde durulması gereken YSK’nın böylesine büyük bir hukuksuzluğu halkın gözünün önünde, göstere göstere, üstünü ince bir hukuk perdesiyle örtmeye gerek bile görmeden yapmaya cesaret etmesi. Kararına karşı yargı yollarının kapalı olmasından yararlanarak “ben istediğim kararı veririm” diyerek arkasını dönüp gitmesi. Burada bir hukuksuzluktan çok keyfilik söz konusu.

Keyfilik hukuka aykırılıktan daha geniş bir kavram. Hukuka aykırı olan her işlem elbette aynı zamanda keyfiliğe yol açar. Ama bazen yasaya uygun gözüken işlemler de keyfi olabilir. Keyfiliğin içinde hakkın kötüye kullanılması, dürüst olmamak da var. Yasanın amacı dışında yorumlanması da keyfiliğe yol açar. YSK’nın varlık nedeni, Anayasa’da belirtildiği gibi, seçimin adil ve dürüst yapılmasını sağlamak. YSK, kendisine verilen yetkileri adalet ve dürüstlük ilkeleriyle bağdaşmayan bir biçimde yorumlar ve uygularsa keyfi davranmış olur. Son iptal kararı bu nedenle keyfi nitelikte.

AİHM, Demirtaş kararında tutukluluğun sürmesinin siyasal saiklerden kaynaklandığına ve bu nedenle hakkın kötüye kullanıldığına karar vermiştir.

Aynı ilke YSK kararı bakımından da geçerli. YSK’nın bir siyasal partinin çıkarlarını korumak gibi bir siyasal saikle karar vermesi, anayasanın verdiği yetkinin kötüye kullanılması sonucunu doğurur.

Türkiye gibi popülist, otoriter rejimlerle yönetilen ülkelerde iktidarın tek meşruiyet kaynağı seçimler. Seçimlerin adil ve dürüst yapılmaması, ya da seçim sonuçlarının tarafsızlığını yitirmiş bir üst kurul tarafından ortadan kaldırılması sadece seçim kurulunun değil, iktidarın da meşruiyetine gölge düşürür.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

İnsan hakları gününüz kutlu olsun

İnsan haklarıyla demokrasi ve hukuk devleti arasında yakın bir bağlantı var. Türkiye, demokrasiden uzaklaştıkça, hukuk devleti rafa kaldırıldıkça, insan hakları ihlalleri de artıyor. Hukuk devleti güvencesinin olmaması insan haklarını da korumasız bırakıyor

Türkiye’nin demokratiksizleştirilmesi

Siyasal iktidarın demokrasiyle bağını kopararak giderek daha fazla otoriterleşme, daha fazla şiddete başvurma yolundaki yürüyüşü bu aşamada etkili bir toplumsal direnişle durdurulamazsa, Türkiye’nin demokratiksizleşmesinin geri dönülmesi olanaksız bir noktaya ulaşması kaçınılmaz olacak

Dışarıdan içeriye mektup

Bir suç olabilmesi için suçluya, suçu işleyen kişilere gereksinim vardı. Siz seçildiniz. Siz cezaevinde bizim adımıza, vekaleten yatıyorsunuz...

"
"