10 Aralık 2019

Türkiye'de İnsan Hakları Günü'nü kutlamak

Türkiye'deki demokrasi mücadelesi, aynı zamanda bir insan hakları mücadelesi. Otoriter bir rejime karşı en büyük direniş, insan haklarının uygulanmasını talep etmek, bu yönde çaba göstermek

İnsan hakları, her insanın doğuştan eşit olarak sahip olduğu, vazgeçilmeyen evrensel haklar. 2. Dünya Savaşı'ndaki kitlesel insan hakları ihlallerine tepki olarak, savaştan sonra insan hakları Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nden esinlenen bir uluslararası sözleşmeler ağı ile uluslararası koruma altına alındı. Böylelikle insan hakları devletlerin iç işi olmaktan çıktı. Bütün uluslararası toplumu ilgilendiren bir konu oldu.

İnsan hakları kavramını iki temel kavramla bütünleştirmek gerek. Bunlardan biri, insan onuru. İnsan haklarının amacı, bireylere insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlamak. İnsan onuruna uygun bir yaşam sağlanamıyorsa, barınacak yeri yoksa, beslenmesi yeterli değilse, sağlık hizmetlerine erişemiyorsa, insan haklarına sahip olmanın bir anlam taşımayacağı açık.

İkinci kavram eşitlik. Toplumun güçsüz bireyleri toplumun güçlü bireyleriyle devletten eşit düzeyde saygı görmeli, eşit olanaklardan yararlanmalı, güçsüzler devlet tarafından korunmalı.

Devlet, bir yandan insan haklarını korumakla, bütün bireylerin insan haklarından eşit olarak yararlanmasını sağlamakla yükümlü. Ama devlet, aynı zamanda insan haklarının en büyük ihlal edeni. Devletin insan haklarındaki rolü, Roma tanrısı Janus'un iki yüzü gibi. Devletin bu ikili rolünden hangisinin daha ağır basacağı, yönetimin demokratik olup olmamasıyla yakından ilgili. İnsan hakları devleti yöneten iktidarı sınırlayan bir kavram. Bireyin çevresinde, devletin giremeyeceği ve devletin korumakla yükümlü olduğu bir alan yaratıyor. Demokrasiden uzaklaşıp yönetim keyfileştikçe, bireyin çevresindeki bu alan daralıyor, bazen de ortadan kalkıyor. İnsan haklarının ulusal düzeydeki güvencesi bağımsız ve tarafsız bir yargı. Yargının yürütmenin denetimi altına girdiği ülkelerde, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin güvencesi de yok. İnsan haklarının ulusal düzeyde korunmadığı durumlarda uluslararası koruma mekanizmalar devreye giriyor.

İnsan haklarının demokrasiyle olan bağlantısını, Türkiye örneğinde çok iyi görüyoruz. Türkiye'nin demokrasiden uzaklaştığı dönemlerde insan hakları grafiği de inişe geçiyor. 12 Eylül dönemi Türkiye'de insan hakları bakımından karanlık bir dönemdi. Bugün de Türkiye'nin insan hakları profili iyi değil.

Türkiye'nin insan hakları karnesine baktığımızda şu sorunlu alanları görüyoruz:

  1. İfade özgürlüğü: Türkiye'de ifade özgürlüğünün sürekli olarak ihlal edilmesine yol açan hem yasalar, hem uygulama. TCK'da Cumhurbaşkanı'na hakaret suçu gibi başka ülkelerdeki ceza yasalarından çıkarılan bir suç var. Bu suçu hala ceza yasasında bulunduranlar ise suçun uygulama alanını daraltıyor. Örneğin, hapis cezası verilmiyor. Bizde ise tersine bir eğilim var. Uygulama alanı giderek genişliyor. Sn. Ahmet Necdet Sezer'in bütün cumhurbaşkanlığı döneminde bu suçu işleyen sanık sayısı 163 iken, Sn. Erdoğan'ın ilk üç yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde bu sayı 12 bin 173'e çıkmış. Artış yüzde 1335.

TCK'da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek ya da yardım etmek ya da Türk milletini, devleti, TBMM'i aşağılamak gibi her yana çekilebilecek suçlar var. Aynı şekilde Terörle Mücadele Yasası'nda çok geniş bir terör tanımı yanında terör örgütü propagandası yapmak gibi suçlar var. Bütün bunlar ifade özgürlüğünün üstünde birer Demokles'in kılıcı. İktidarın bir terör sepeti var. Muhalifler, demokrasi mücadelesi verenler, iktidarın istemediği şeyleri söyleyen akademisyenler, hukukçular, gazeteciler bir şekilde bu terör sepetinin içine atılarak cezaevine gönderiliyor.

"Demokrasinin bekçisi" olarak nitelendiren basın, Türkiye'de "iktidarın bekçisine" dönüştürülmüş. Basın üzerinde patronlar aracılığıyla ve ilan gibi başka yollardan dolaylı baskılar yanında muhalif gazetecileri cezaevine atmak gibi doğrudan baskılar var.

Türkiye, AİHM'in ifade özgürlüğünün sadece şiddete teşvik varsa ya da hakaret, nefret suçu gibi istisnai durumlarda sınırlanabileceği noktasına bir türlü gelemedi.

  1. Toplantı özgürlüğü: Bütün dünyada yapılan kadına karşı şiddeti protesto yürüyüşü Türkiye'de yapılamıyor. Kadınlar toplanınca polis şiddetiyle karşılaşıyor. Valilik, söylenen şarkının sözlerini uygun bulmamış.

AİHM'den çıkan ve Türkiye'yi mahkûm eden yüzlerce karar var. Hepsinin gerekçesi aynı: Şiddet, içermeyen barışçı bir yürüyüşe polis müdahale edemez. Ama önce polise müdahale yetisini veren 2911 sayılı yasanın değişmesi gerek. Yargı reformu paketinde böyle bir irade gözükmüyor.

  1. Özgürlüğün sınırlandırılması: Sulh Ceza Hakimliklerinin görevi, iktidarın hoşlanmadığı kişileri tutuklamak. Bu karara karşı itiraz gene Sulh Ceza Hâkimliği'ne yapılıyor. Yani bir kapalı devre. Tutuklamanın bir ceza olarak uygulanması, doğru dürüst gerekçe yazılmaması, tutukluluğa yapılan itirazın dosya üzerinden incelenmesi, silahların eşitliği ilkesine uygun davranılmaması, bütün bunlar kişi özgürlüğünü ihlal den unsurlar.
  2. Seçme – seçilme hakkı: Seçilen halkın iradesiyle iş başına gelen neredeyse bütün HDP'li belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyım atanması, bunun yargı kararı olmadan yapılması, demokrasinin asgari koşulu olan seçme-seçilme hakkına saygı gösterilmediğinin göstergesi.

Türkiye'deki insan hakları ihlalleri listesi bundan çok daha uzun. Bu listeye, adil yargılanmadan doğan ihlaller, OHAL KHK'larıyla savunma alınmadan, gerekçe gösterilmeden görevden ihraç edilmelerin doğurduğu ihlaller, suç işleyen kolluk kuvvetlerine devletin uyguladığı cezasızlıktan kaynaklanan ihlaller ve başkaları eklenebilir.

Bütün bu ihlaller Türkiye'deki insan hakları tablosunun iç açıcı olmadığını gösteriyor. Bu tablo elbette Türkiye'nin yönetildiği rejimle doğrudan bağlantılı. O nedenle Türkiye'deki demokrasi mücadelesi, aynı zamanda bir insan hakları mücadelesi. Otoriter bir rejime karşı en büyük direniş, insan haklarının uygulanmasını talep etmek, bu yönde çaba göstermek.

İnsan hakları gününüz kutlu olsun.

Yazarın Diğer Yazıları

İnsan hakları gününüz kutlu olsun

İnsan haklarıyla demokrasi ve hukuk devleti arasında yakın bir bağlantı var. Türkiye, demokrasiden uzaklaştıkça, hukuk devleti rafa kaldırıldıkça, insan hakları ihlalleri de artıyor. Hukuk devleti güvencesinin olmaması insan haklarını da korumasız bırakıyor

Türkiye’nin demokratiksizleştirilmesi

Siyasal iktidarın demokrasiyle bağını kopararak giderek daha fazla otoriterleşme, daha fazla şiddete başvurma yolundaki yürüyüşü bu aşamada etkili bir toplumsal direnişle durdurulamazsa, Türkiye’nin demokratiksizleşmesinin geri dönülmesi olanaksız bir noktaya ulaşması kaçınılmaz olacak

Dışarıdan içeriye mektup

Bir suç olabilmesi için suçluya, suçu işleyen kişilere gereksinim vardı. Siz seçildiniz. Siz cezaevinde bizim adımıza, vekaleten yatıyorsunuz...

"
"