Türkiye’de siyasetin genel görünümü şöyle: Bir yanda kendini tüketmiş, otoriter, baskıci bir iktidar; öbür yanda iktidar alternatifi olamayan bir muhalefet. Siyaset bu iki karşıt gücün boşalttığı alanda yapılıyor. AKP’nin son seçimde yüde 49 oy alarak tek başına iktidar olmasına bakarak aşağı doğru gidişinin durduğu sonucuna varmak yanlış olur. Bu seçimde alınan yüzde 49’lık oy iktidarın önce bir kaos ortamı yaratıp, sonra kendi yarattığı kaosu sona erdirerek istikrar sağlama vaadi üzerinden yürüttüğü bir kampanyanın sonucu. Korku ve baskı ortamında verilen oyların ortaya çıkardığı bir parantez. Bu nedenle Haziran seçimi gerçeğe daha yakın.
Öte yandan Haziran ve Kasım seçimlerinde CHP pek çok şeyi doğru yaptı. Ön seçim doğru bir karardı. Uygulamada bazı aksaklıklar olsa da örgüte bir dinamizm, canlılık kazandırdı. Bunun yanında kadınlara ve gençlere daha çok yer açılması da olumlu bir gelişme. Roman ve Ermeni kökenli milletvekillerini Meclis'e sokması alkışlanacak bir tutum. Keşke LGBT’ler gibi farklı kimliklerin Meclis'te temsiline daha çok yer verebilseydi.
CHP’nin ekonomik ağırlıklı projeleri de kamu oyunda olumlu karşılandı. CHP sadece AKP’yi eleştiren bir parti görünümünden çıkarak çözüm üreten bir parti görünümü kazandı.
Sorun bütün bu olumlu hamlelere ve iyicene yıpranmış bir iktidara karşın CHP’nin neden iktidar alternatifi olamadığı. CHP sorunu önce kendinde aramalı. Şurası açık ki, CHP’nin bir sıçrama yaparak iktidar umudu olabilmesi için, toplumun her kesimini saran bir büyük heyecana, coşkuya, güçlü bir rüzgara gereksinmesi var. Bu heyecanı yaratacak olan CHP’nin köklü bir değişim sürecini başlatması ve değişimi yansıtan yeni bir Türkiye projesi ile ortaya çıkması. Bu aynı zamanda CHP’nin sağlam bir sol ideolojik kimliğe sahip olmasına yol açacak. Bir siyasal partinin güven vermesi, inandırıcı olması, açık tanımlanan bir kimliğe ve bu kimliği oluşturan ideolojiye sahip olmasına bağlı.
CHP’nin böylesine köklü bir değişim süreci başlatabilmesi için, herşeyden önce kısa vadeli oy hesaplarını bırakıp, uzun vadeli stratejik düşünmesine ihtiyaç var. Değişim seçim vaadleriyle gerçekleşemez. Katılımcı ve uzun vadeli bir süreç gerekir.
CHP’nin yeni Türkiye projesi yaşamın her alanını kapsayan çok boyutlu bir proje olmalı. “Demokrasi, özgürlük halkın umurunda değil. Halk sadece cebindeki parayla ilgili” gibi bir düşünceyle tek boyutlu bir ekonomik proje ile halkın önüne çıkmak, kaybetmeyi önceden kabul etmek olur. Türkiye’de herkes barış, güven, refah içinde özgürce yaşamak istiyor. Bunu sağlayacak olan demokrasi, hukuk devleti.
CHP’nin değişim projesi, AKP-sonrası-Türkiye’sinin öyküsünü anlatmalı. Böyle bir projenin çıkış noktası yeni bir demokrasi arayışı olmalı. Günümüzde temsili demokrasi birçok bakımdan tıkanmış durumda. Sorunlara çözüm getirememekte. Türkiye’de ise, temsili demokrasi çoğunluğun tahakkümüne yol açmakta. Çoğunlukçu sistemler, farklılıklara yer açan çoğulcu ve katılımcı bir demokrasinin yerleşmesini önlüyor. O nedenle, temsili demokrasiyi bu aşamada tümüyle reddetmeden, Türkiye koşullarına uygun yeni bir katılımcı demokrasi modelini düşünmek gerekir. Yeni bir demokraside, farklılıkların talepleri, kimliklerin çeşitliliği kamusal alanda serbestçe ifade bulabilmeli. Buradan farklılıklara saygı duyan, farklılıkları koruyan bir birliktelik doğar. Böyle bir birliktelik Türkiye’deki kutuplaşmayı da sona erdirir.
Katılımcılığı sağlayacak olan yerel yönetimler. CHP bu konuda halkın yönetime katılarak, kendileri ile ilgili karar alma yetkisine sahip olmasını öngören yeni bir yönetim anlayışı ve bu amaçla gerekli örgütlenmeye sahip yerel halk birlikleri kurulmasını önerebilir. Bu iktidarı bürokratik bir merkezden, doğrudan halka devredilmesi anlamını aşır. Bu, katılımcı ve çoğulcu ve aşağıdan yukarı bir yönetim biçimine yol açar. Halk seyirci olmaktan çıkarak, sistemin gerçek öznesi olur.
Türkiye’de AKP iktidarı döneminde büyük bir güç yoğunluğu oluştu. Her türlü kurum iktidara doğrudan bağlı ya da iktidarın denetimi altında. CHP totaliter-otoriter bir rejime yol açan bu güç yoğunlaşmasını tersine çevirecek bir güç paylaşımı projesi önerebilir. Demokrasi iktidarın yoğunlaşmasını değil, paylaşılmasını gerektirir. Karar alma mekanizmalarına muhalefetin de katıldığı, böyle bir ortaklık demokrasisi projesi, Türkiye’de siyasete yeni bir uzlaşıcı anlayışın egemen olmasına yol açar.
CHP Kürt sorununun çözümüne ilişkin, çözümü bütün Türkiye'yi kapsayan yeni bir demokrasi içinde gören, somut öneriler ileri sürmeli. CHP’nin şimdiye dek bu konuda söyledikleri daha çok yöntemle ilgili. Şimdi sorunun esasına ilişkin somut önerilerle Kürt seçmenin önüne çıkmasının zamanı. Kürt sorununun şiddet sarmalına girdiği bu dönemde, CHP barışçı bir çözüm için etkili bir rol oynayabilir. CHP’nin bu önemli fırsatı iyi kullanması gerekir.
Yeni demokrasi gerçekte demokrasinin demokratikleştirilmesi. Yeni bir demokrasi talebi, Türkiye’de Gezi direnmesi ile ortaya çıktı. Ancak siyaset sahnesinde somut önerilere dönüşmedi. Değişim bürokratik bir yöntemle değil katılımcı bir süreç içinde ortaya çıkmalı. Tüm demokratik güçlerin katıldığı bir süreç sonunda, CHP’de kristalize olacak radikal bir değişim projesini, halkın içselleştirmesi, herkesin bu projede kendini bulması iktidara giden yolu kapılarını açacaktır.
Türkiye’de siyaset, devlet ve siyasal partilere sıkışmış durumda. Oysa katılımcı bir demokrasi projesi, siyaset alanının, sivil toplumu da kapsayacak şekilde genişlemesi, aktörlerin çoğalmasını öngörür.
Ancak bütün bunlar için, devleti kuran partinin, Cumhuriyet’in temel değerlerine sahip çıkarken, Cumhuriyet'i çağdaş dünyanın koşullarına uygun yeni bir okuyuşa tabi tutması gerekir. Bu da CHP’de radikal bir zihinsel dönüşüme ihtiyaç gösteriyor.
Sol siyaset, belirli bir durumda mevcu olan potansiyeli ortaya çıkararak, bugün olanaksız görüneni olanaklı yapma sanatıdır. Bu potansiyeli CHP’nin ortaya çıkarabilmesi ve Türkiye’de yeni bir demokratik yapı inşa edebilmesi için, önce kendini dönüştürmesine gerek var.