24 Mayıs 2012

Ruşen Çakır ne yapmak istiyor?

Yaşamımızı ve seçimlerimizi dogmalar belirlediğinde yaftalarla geziniyoruz...

Yaşamımızı ve seçimlerimizi dogmalar belirlediğinde yaftalarla geziniyoruz.

İronik olarak tıpkı Zaman Gazetesi’nin reklamındaki gibi…

Muhatabımızı ama en çok muarızımızı o yaftalara sığdırmaya çalışıyoruz.

Sığmadığında ise kenarından, ucundan keserek yani karşımızdaki görüşü budayarak, o yaftanın içine yerleştiriyoruz.

Ruşen Çakır’ı 20 yıldan uzun bir süredir tanıyorum.

Ayet ve Slogan kitabı ben ve benim gibiler için hiç bilmediğim(iz)  bir mecrayla, İslami gruplar, eğilimler ve tarikatlarla ilk tanışmamı(zı) sağlamıştı. Adeta ‘okuma kılavuzu” işlevi görmüş, anlama ve empati kurma konusunda ufkumuzu genişletmişti.

Ruşen’in yaptığı zor bir işti. Zira sol bir gelenekten gelen kişinin gazeteci soğukkanlılığı ve tarafsızlığını bu kitaba yansıtmış olmasının bir bedeli vardı.

Kendi ‘cephesinde’, sol gelenekte  ona dönük şüpheci bir yaklaşım oluşuvermişti.  İslami hareketleri böylesine tarafsızlıkla anlatmak da ne oluyordu? Yoksa kimi satırlarda övgü mü vardı? İslamcılığa mı evriliyordu?

Çevresinde oluşan bu septik buluta karşın Ruşen işini yapmaya devam etti. Bir süre sonra Ruşen’in değil ama dünyanın döndüğünü fark edenler , Türkiye ve Ortadoğu İslam’ını anlama ve tanımada bu kitaplardan yararlandı.[1]Türkiye’de İslami hareketler konusunda belki de en yaygın ve çeşitlilik içeren araştırmalara imza attı.

Ruşen’in bu kitaplarındaki en belirgin özelliği yargılamayan, ideolojik bir mercekten bakmayan, soru soran bilgilendirici üslubuydu.  Ruşen bir “laikçi” gibi “yaklaşan tehlike” vurgusunun dışında bir bakış açısını yansıtıyordu.

Kürt Sorunu ve milliyetçilik konusundaki çalışmalarında da aynı tarzı benimsediği içindir ki kimi zaman PKK yöneticilerinin örneğin Karayılan’ın hedefinde de o vardı. Zira elinde yafta ile gezmeyen bir araştırmacının yaftalanması, eleştirisini yaptığı çevreleri rahatlatabilir, eleştirinin içeriğinden çok “çünkü o…” diye başlayan bir gerekçe daha makul bir izah unsuru olabilirdi.

Ruşen Çakır’ın entelektüel bir tartışmanın taraflarından biri oluşuna hiç kimse itiraz edemez. Tezlerinde yanlışlık varsa muarızları bunu ortaya çıkaracak ve polemik böyle gelişecektir. Ancak Ruşen Çakır’ın adeta bir cephe savaşına dönüştürülen “toplu taarruzun” hedefi haline gelmesini anlamak mümkün değil. 10 dakikalık televizyon programlarında Çakır’ın lise yıllarındaki sol faaliyetlerinin uzun uzun dillendirilmesi ile 12 Eylül’ün yargılanmasının aynı kaynakta olumlanması arasındaki çelişki nasıl fark edilemez? Zira o yılları yaşayan herkes bilir ki Cunta dönemi işkence altında alınan ifadeler ve imzalatılan tutanaklarla, hukuksuzlukla  bilinmekteydi.

‘Toplu hücum - toplu defans’ mantığı futbol takımları için gerekli olsa da entelektüel zemini tek tipleştiren, çeşitliliği yok eden ve ötekileştiren bir dile mahkumdur. Oysa eleştirinin sınırını demokrasi belirler. Bu sadece rejimlere değil, entelektüel iklime de özgü bir zarurettir. O iklimi yaratması gereken öncüler de  şu partinin, bu cemaatin ya da o inancın aydınları  olmalıdır. Özgürlük öncelikle onlara lazımdır. Entelektüel bir terör ortamında kirletilen, manipüle edilen, ezilmek ve susturulmak istenen her aydın aslında o özgürlük ikliminin kara bulutlarıdır. Bulutların sayısı arttıkça gelecek fırtına ekinleri (yeni düşünme biçimlerini) yok edecek ve kıraç ve sonunda açlığını çekeceğimiz bir ortamı hazırlayacaktır.

Televizyonda seyrettiğim karalama kampanyasında sorulan soru yazının başlığı idi. “Ruşen Çakır ne yapmak istiyor?”

Müsaadenizle tartışmaları izlediğim kadarıyla yanıtlayayım:

Yine işini yapıyor…

Yani gazetecilik….

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Eleştiri iyi bir şeydir

Yapıcı eleştiri, değişimi tetikler. Bunu yapmak her Beşiktaşlının görevi olmalı. Bir başka görev ise hiç kuşkusuz geçişte yaşanan olumsuzlukları unutmamak olur

Çan çaldı: Beşiktaş şimdiden şampiyonluk iddiasını yitirdi!

Ligi yine ezeli rakipleri domine edecek, Beşiktaşlıları bu defa Türkiye Kupası da tatmin etmeyecek

Çanlar kimin için çalıyor?

Son bir yılda dört hoca değiştirmiş ve hâlâ aynı suda yıkanan Beşiktaş gerçeğini unutmadan, çanların sesini beklemek lazım. Kimin için çalacağı o zaman netleşecektir

"
"