20 Nisan 2012

Herkesin darbesi kendine!

Bu memleket tam 4 darbe ve bilinen 4 tane de darbe girişimi gördü...

Darbecilerle hesaplaşılıyor.

Çok iyi.

Darbeciler yargı önüne çıkarılıyor.

Pekiyi.

Bu memleket tam 4 darbe ve bilinen 4 tane de darbe girişimi gördü.

Bunlardan üçü neredeyse 50 yılı aşkın bir tevellüde (1958 - 9 Subay hareketi, 1962 - 22 Şubat Hareketi, 1963 - 20 Mayıs Hareketi) sahip olduğu için, sadece zaman değil, hafıza ve müsebbip aşımına dahil olduğu için artık çokça konuşulmuyor.

Ama mademki Meclis darbeleri araştıracak, o tarihi kırılma anlarını da soruşturmak  gerekir.

Örneğin 20 Mayısta Harbiye’den atılan ve asker olma hayalleri ellerinden alınan masum Harbiyelilere iade-i itibar yapılacak mıdır?

Sonuncu darbe girişimi 27 Nisan’dı. AK Parti’ye karşı Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinin kullanılması bünyede “demokrasiden aksiyona her şey sanal bu alemde” türünden bir ikrah  vaziyeti yaratsa da bir girişimdi. Zira hükümetin açıklama karşısındaki tavrı belki de “hele önce bir internetle  başlayalım, göç yolda dizilir”  mantığını harekete geçirebilirdi. Nitekim AK Parti’ye dönük kapatma davası ve Cumhuriyet yürüyüşleriyle tahkim edilen bir sürecin işaret fişeğinden  söz ediyoruz.

Gelelim darbelere...

27 Mayıs 1960

12 Mart 1971

12 Eylül 1980

Ve 28 Şubat 1997…

Benim kuşağım darbelerle yaşayan “bir ırkın ahfadı” olarak bütün bu yükten fena halde yoruldu.

Şimdi hasat zamanı. Rüzgâr ekenler bakalım fırtına biçecek mi?

Sadece bu soruyla da malul değiliz. Asıl kaygı nedenimiz ise darbe(ci)lere karşı uygulanabilecek bir çifte standart olasılığıdır.

Örneğin, sabık MİT’çi Mahir Kaynak’a göre 12 Mart’tan hesap sorulamaz. Zira o darbenin failleri bugün hâlâ Türkiye’de etkili bir mahfil olarak dokunulmazlığını koruyor. Tahminen ABD’yi kastediyor. Memleketi “komünizm tehlikesinden” kurtaran askerlerin alkışlandığı bir statükoya vurgu yapıyor.

Gerçekten de 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat bu kadar dillere pelesenk olmuşken niçin kimsecikler 12 Mart’ı anmıyor?

Neden kimse Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmalarına ilişkin tezkere Meclis’e geldiğinde bu idam kararlarını 27 Mayıs’ın rövanşı olarak görüp “üç sizden üç bizden” diyen sağcı politikacılara değinmiyor?

Ya 12 Mart ve 12 Eylül’ün “ideolojik aygıtları” olan isimler? Örneğin “rahmetle anılan” Turgut Özal. Yani 12 Eylül askeri darbesinin iktisat politikalarının mimarı ve Başbakan Yardımcısı. Özal ki 24 Ocak kararlarından sonra ülkenin uluslararası sistemle eklemlenmesinin önemini askerlere anlatmak için gizli bir sunum yapmıştı. Ne zaman? 12 Eylül’den önce. Yani askerlerin uygulanan iktisat politikalarına desteğini sağlamak için işçilerin ne de çok grev yaptığını anlatmış, sonra darbe yapacak olan o generaller de “bunları durdurmak lazım” diye mırıldanmıştı.

Şimdi Özal demokrasi kahramanı. Şimdi Özal yenilikçi. Peki darbelerle yüzleşirken darbecilere meşruiyet kazandıran sivilleri ne yapacağız? Mesela Türk Ocakları Derneği 12 Eylül’ün ideolojik paradigmasının mimarıydı. Adeta laboratuvar olarak kullanılan cezaevlerini ezaevlerine dönüştüren Türk-İslam Sentezi’nin şimdi hâlâ revaçta isimlerini ne yapacağız?

Cumhurbaşkanı Gül’ün “rövanşist olmayalım” uyarısından hareketle merak ettiklerimiz var.

12 Mart’ın failleri ne olacak?

Şimdi adı parklara verilen, heykelleri dikilen asılan gençlerin idamı için “evet” oyu verenler ne olacak?

12 Mart’a giden yolu düzleyen Kanlı Pazar’ın failleri de ortaya çıkarılacak mı?

12 Eylül sadece hayatta kalan 2 askerden mi ibarettir?

12 Eylül’ün “ideolojik aygıtları” olan medya, iş dünyası, üniversiteler, yargı,  sendikalar, polis teşkilatı vb. kurumların sorumluluğu ve müeyyidesi nasıl saptanacaktır?

28 Şubat konusunda gösterilen duyarlılık 27 Nisan’ın aktörleri için de sergilenecek midir?

Yani soru çok.

Darbe darbedir. Çifte standart olmadığının kanıtlanması için bütün darbelere aynı özen gösterilmeli,  eşit uzaklıkta durulmalı, sadece yapanlar değil o darbecilere o yolu açanlar, darbecilerle çalışanlar, şak şaklayanlar vd. de aynı akıbete uğramalıdır.

Öyle olmazsa Cumhurbaşkanı Gül haklı çıkar. 28 Şubat ile sınırlı bir sorgu ve yargı sürecinin adı rövanşizm, diğerinin adı ise demokrasiye sahip çıkmadır.

Tarih bu dönemin aktörlerini bu iki seçenekle hatırlayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları

Eleştiri iyi bir şeydir

Yapıcı eleştiri, değişimi tetikler. Bunu yapmak her Beşiktaşlının görevi olmalı. Bir başka görev ise hiç kuşkusuz geçişte yaşanan olumsuzlukları unutmamak olur

Çan çaldı: Beşiktaş şimdiden şampiyonluk iddiasını yitirdi!

Ligi yine ezeli rakipleri domine edecek, Beşiktaşlıları bu defa Türkiye Kupası da tatmin etmeyecek

Çanlar kimin için çalıyor?

Son bir yılda dört hoca değiştirmiş ve hâlâ aynı suda yıkanan Beşiktaş gerçeğini unutmadan, çanların sesini beklemek lazım. Kimin için çalacağı o zaman netleşecektir

"
"