09 Ekim 2009

Erdoğan’ın (s)övgüsü!

Irkçı; siyahı maymun, Yahudi’yi sömürgen, Çingeneyi hırsız, Eşcinseli hasta ilan eder.

 

Irkçılığın en bariz biçimi, ırkçının diğer ırkları aşağılamasıdır.

Siyahlar, Yahudiler, Çingeneler, Eşcinseller bu ırkçı dışavurumun en önemli objeleridir.

Irkçı; siyahı maymun, Yahudi’yi sömürgen, Çingeneyi hırsız, Eşcinseli hasta ilan eder.

İşte bu noktadan itibaren devreye giren şey ön yargılardır.

Zira ırkçının en önemli silahı ön yargıları harekete geçirmektir.

“Öteki”ne dönük ön yargılar çoğul olanın meşruiyeti açısından önemlidir.

“Her şeyden üstün Türk ırkı” demek bir ırkçının “dürüstlüğünü” (!) gösterir.

1930’ların ırkçı-Turancı hareketleri bu sloganla hareket ederdi.

Kime karşı oldukları sarihti. Kendilerinden başka hiç kimseyi sevmezlerdi. Muarızlarına hakaret ederler, aşağılarlar, küçümserlerdi.

O yılların devlet politikaları da “öz Türk” ve “soy Türk”leri öne çıkardığı için aslında mağdurlar dışında pek de yadırganmazlardı.

Günümüzde ırkçılık bir suç.

Eğer ırkçılık yapacaksanız bile suret-i haktan görünmeniz gerekir.

Rumlar “hainlik” yaptığı için,

Ermeniler “arkadan vurduğu için”,

Yahudiler “korkak ve sömürücü” oldukları için,

Çingeneler “pis ve hırsız” oldukları için,

Eşcinseller “sapık” oldukları için,

Kürtler “töreist ve terörist! Oldukları için sevilmeyebilir.

Ön yargılarla beslenen bu ırkçılık “ama” ile başlar. “Severiz ama ….” diyerek noktalı yerlere ön yargılarınızı yazabilirsiniz.

Başbakan Erdoğan, Yıldız teknik Üniversitesi’ndeki konuşmasında Yahudileri örnek verdi. Verdiği örnek yanlıştı.

Örneğin, “bilgide Yahudi ve Musevilerin çok ciddi keşifleri var” cümlesinde Yahudi ve Musevilerin iki ayrı kategori gibi yansıtılması yanlış. Zira Yahudiler ile Musevilik arasında doğrudan bir analoji var. Yani Yahudiler dışında Museviliği içeren bir başka etnisite yok.

Başka yanlışlar da var.

Örneğin, telefon ve ampulün keşfinden hâlâ para kazandıklarına ilişkin iddia da pek gerçekçi değil. O keşifler bugün çok uluslu şirketlerin kullandığı bir avantajdan daha fazlasını içermiyor.

Kaldı ki Graham Bell ve Edison’un da “Yahudi” kimliklerinden çok farklı bir duruşa sahip bilim adamları oldukları (ateist vb.) biliniyor.

Yanlışlara devam.

İstanbul’daki Yahudi vatandaşların ev sahibi olmamalarını “parayı çalıştırma” isteklerine bağlıyor.

Oysa Edward Clark’ın doktora tezi için 70 civarında sanayici ile 1982’de yaptığı bir anket gerçeği ortaya koyuyordu. Yahudi yurttaşlar Varlık Vergisi sonrasında yatırım kararlarını gözden geçirmiş, her an bu ülkede yeni Varlık vergileri ve vandalizmlerle karşılaşabilecekleri endişesiyle “likit kalmayı” tercih etmişlerdi.

Yani ülkede İslamcı retorik tarafından gitgide tehditkâr bir ifadeye bürünen anti-semitizm aidiyet duygularını örselemişti.

Ve son olarak “rant yiyen”, “oturdukları yerden para kazanan” Yahudi imajı. Bir övgü mü? Yoksa yukarıda altı çizilen önyargıları güçlendiren bir anlayışın ürünü mü?

Bakın Yahudi cemaati tarafından henüz geçen hafta yapılan bir anket çalışması var.

Bu halkın yüzde 42’si bir Yahudi ile komşu olmak istemiyor. Yüzde 57’si MİT’te, yüzde 55’i de yargıda bir Yahudi Türkiye vatandaşına tahammül edemiyor. Yüzde 48’i Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı olmadıklarını düşünüyor.

Bu düşündürücü verileri işte bu tür överken söven anlayış kışkırtıyor.

Peki bu toplum Yahudi’yi hiç mi takdir etmiyor?

“10 puan üzerinden değerlendirme yaparsanız, bir Yahudi’ye ne kadar güvenilir” sorusuna halk sadece 3.6 puan verirken, “ne kadar çalışkanlar” sorusuna halkın verdiği not 6.8 ki bu oran Müslüman’ın çalışkanlığından (6.7) bile fazla.

Yani Erdoğan da bu toplumun vasatından farklı düşünmüyor.

Üstelik bu da “açıl”mış hali…


Yazarın Diğer Yazıları

Ak koyun kara koyun haftası

Derbi öncesi bir de Lyon var ki artık başkaca sakat olmasın temennisi ile totem yapacağız

Atış serbest

Artık takım aidiyeti olan, armaya koşulsuz biat eden, Beşiktaş’ın menfaatlerini kendi çıkarının önüne koyan topçu sayısı çok az, ya da yok. Dolayısıyla Beşiktaş’ı sevdiren en önemli faktör paranın rengi haline geldi

Hava grileşti!

Beşiktaş’ı ‘sevinmek için sevmediğimize’ göre oyuncularının daha iyi takım oyunu oynadığı, taraftarın ‘ligi alalım ligi’ diye düşündüğü bir döneme girelim ve ıslığı alkışla, protestoyu dayanışmayla değiş tokuş yapalım

"
"