Henüz yirmisinde, hafif tombul güleç yüzlü bir kızdın.
Koca koca elbiselerin içinde kaybolduğunu hatırlarım. Bir de pırıltılı gözlerini..
Elma kadar baştan çıkarıcı ve bir o kadar da yasaktın.
Yasağın cazibesi bir yere kadar.
Uzaklardan gelen satırların tesellisi ile ‘hülya’lar kurduğum ise bir o kadar gerçek.
Zaman mı yoksa tercihler mi bilmiyorum ama kesişen yolumuzun epey dikenli olduğunu hatırlıyorum.
Kaygılar, pişmanlıklar, kavgalar, sevinçler ve hüzünlerle örülü bir yol arkadaşlığı…
Nice keyifler ve nice acıların paylaşıldığı, sevgiyle yoğrulmuş bir yaşam ortaklığı.
Ne çok gidenimiz olmuş. Ne çok ağladıklarımız..
Ve ne güzel gelenlerimiz olmuş…
Keşke keşke daha önce gelselermiş…
Hepsini birlikte uğurlamış, birlikte karşılamışız.
Hayat sadece tutkular ve heveslerin ötesinde bir külmüş.
Küllenmeden sadece birbirimizi değil, dünyayı tanımışız.
Şimdi biliyorum ki en hakiki olanla malulüm.
Hayatın bilgeliğini keşfettiğimi söyleyecek kadar bir cüretim yok.
Ama mutluluğun resmini çizebilirim.
Benim minik dünyamın aktörleri benim kahramanlarımdır. Ben onların meftunu, onlar düşlerimin, sevincimin, geleceğimin mimarlarıdır.
Benim sadece üç kişiden oluşan o devasa zenginliğimin sahipleri şükredişimin nedenleridir.
Sevdadır hiç bitmeyen, özlemdir hiç dinmeyen ve mutluluktur hep istenen.
İşte bütün bu beklentileri borçlu olduğum…
Tanışalı 24 yıl, yaşayalı 17 yıl olmuş…
Kadehimi sonsuzluğa kaldırdım…