Sevgiliye henüz o ilk bakıştaki duyarlılık kadar kırılgandır barış.
Öylesine ihtimam, öylesine nezaket gerektirir.
Bir muhallebici dükkânındaki o ilk buluşmadaki özen kadar romantik olmalıdır.
Barış ne giydiğinize bakar. Acaba gerçekten onu önemsemiş ve değer vermiş misiniz?
Giysinizden anlar. Ne abartılı ne de sade olmalısınız. Zira şahşaha ne kadar içi boş bir süsü çağrıştırırsa, sadelik de o kadar kayıtsızlığı işaret edebilir.
Sakın ola haki renk giymeyin. Barış alınabilir.
Elinizdeki hediyenin de ehemmiyeti bilinir. Gülün dikeni vardır. Diken elinize batmasın, o buluşmada hiç kan akmamalıdır.
Hediye karşınıza verdiğiniz değerin göstergesidir. Aman pahalı olmasın. Zaten barışın o buluşmaya gelmesi için bile yeterince bedel ödenmiştir.
Bir bilgenin yazıtları, bir inancın barışı anlatan kutsal kitabı ya da bir şarkının ona yaptığı güzelleme tercih edilir. Barışı anlatmak için başka ne gerekir?
Barışa ne anlatacağınız, sohbetin seyri de önemlidir. Ona annenizden bahsedin. Ananızın size her baktığındaki o yüreğinizi delip geçen sevgiyi hissetsin. Ananız ona âşıktır, babanız da seve seve sadece onu kuması kabul eder.
Barışı kimse kıskanmaz. Siz de kıskanmayın. Yanınızdan geçen biri ona şöyle çapkın, tutkulu ve hevesle bakarsa koluna girin. Sahiplenmeyin.
Dedik ya!
Kırılgandır. Özgürdür. Herkesin ama kimsenindir.
Barışa en çok da umutlarınızı, yarınlara ilişkin planlarınızı ve çocuklarınızı anlatın. Bakın ne de keyif alır. Aslında yarınınızın güvencesi, sigortasıdır.
Çocukların en iyi oyun arkadaşı, en çocuk olandır.
Ama sakın “dekman” oynamayın. Kırılır, alınır, darılabilir.
Barış biraz şımarıktır. Pohpohlanmak ister. Sıradanlaşmak barış için en büyük hezimettir. O anlarda sizi terk edebilir.
Hiçbir eğlence, para, haz ve konfor yerini tutamaz.
Barış sizi terk ederse, hissettiğinizin adı acıdır.
Terk ederse, uykusuz gecelerin adı kaygıdır.