Sessiz bir çağrı ile uyandı doğa.
Ağaçtaki karatavuk görünmüyordu ama turuncu gagası ve simsiyah tüyleri ile oradaydı. Ötüşü ile "Ben burdayım", diyordu. "Hadi kalk, bugün yatılacak gün değil."
Bu davet yanıtsız kalmadı.
Önce başka kuşlar. Bunlar küçüktü belli ama birlikte bir orkestra gibi yayılıyordu sesleri.
Horoz daha sonra katıldı onlara.
Önce tek bir horoz. Uzun uzun yayıldı sesi. Sonra bir oradan bir buradan diğerleri...
Geç mi kaldık telaşı vardı ötüşlerinde.
Bugün o gün, büyük gün.
Ayın turuncu rengi silindi. Saygıyla güneşin ilk ışıklarına bıraktı gökyüzünü.
Ama bir yerlere gitmedi. Orada gökyüzünde asılı, bekliyordu; karşılaması gereken vardı. Bunu kaçıramazdı.
Ufukta ışıklar oynaştı, gri maviye karıştı, ortalara beyazlar serpiştirildi.
Dalgalar daha bir güçlü vurmaya başladı kıyıya. Açıklardaki arkadaşları müjdeyi vermişlerdi.
Bir daha bir daha sahille kucaklaştılar. Duramıyorlardı yerlerinde.
Yaklaşıyordu.
O an geldi.
Kaptan İsmail Hakkı Bey gururla güvertede göründü.
Samsun Limanı önündeydi. Günlerdir süren yürek çarpıntısı dindi.
Değerli yolcusuna baktı; şükretti.
Ve, limanın iki ucundaki denize uzanan karanın kolları bir yay gibi kıvrılıp, usulca onları sardı.
"Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var. Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansını sunar sana. Farklı seçimler yapmış olsan, şu anda nasıl bir hayatın olacağını görürsün…"*
Ya O'nun seçimi başka bir seçim olsaydı?
Şu anda nasıl bir hayatım olurdu?
Hepimizin hayatı nasıl olurdu?
*Matt Haig daha önce okumadığım bir yazar. Gece Yarısı Kütüphanesi kitabı yukarıdaki ifade ile başlıyor. Sevgili Ece Onur arkadaşımın elinden kaptım. Günlerden 19 Mayıs 2022. Yukarıdaki anlatıyı okudum ve bir kez daha anladım. Bir insanın seçimi her birimizin yaşamını değiştirmişti. İyi ki bizi, halkını seçmişti. İyi ki…