21 Mart 2021

COVID-19 aşıları ve patent

Aşılar patent haklarını üzerlerine almış aşı firmaları tarafından, o ülkelerin ve başka ülkelerin insanlarına satılıyor. Bir günde hisse senetlerinin değerleri onlarca kat artıyor. Oysa, dünyanın acilen aşıya gereksinimi var

Bu pandemiden çıkış yolumuz belli.

Bunun en önemli ögesi aşılar.

COVID-19 aşıları, bir yıldan az bir sürede devletlerin destekleri, yani kamusal kaynakların araştırma sürecine ayrılması ile geliştirildi. Bilim ve kamusal yarar birleştirildi; dünya tarihinde bir ilk gerçekleştirildi.

Ve biliyoruz ki, aşılar işe yarıyor. Aşıya ulaşabilen ve toplumlarında yüksek oranlarda aşı yapan ülkelerde aşılanan gruplardan başlayarak olgu sayıları ve ölümler belirgin bir şekilde azaldı. Salgın kontrolünden bahsedilir oldu.

ABD Başkanı Biden, 4 Temmuz Kurtuluş Günlerinde maskesiz kucaklaşmayı hedeflediklerini söyledi. ABD, şu anda son yedi gün ortalamasına göre günde 2,5 milyon doz aşı yapmaya başladı.

Ama her ülke aynı durumda değil, malum. Eğer aşıların paylaşımı bu şekilde devam ederse dünyanın tümüne aşı sağlamak için yaklaşık beş yıl geçmesi gerekiyor.

Bunun en önemli nedeni aşıların yeterince üretilememesi.

Peki, üretimi arttırmanın başka yolu yok mu?

Var. Kesinlikle var.

Şu anda aşıların üretildiği tesisler dışında atıl durumda olan, kullanılamayan ve insan gücü açısından da hazır tesisler bekliyor. Başta Hindistan olmak üzere aşı üretimi konusunda altyapısı hazır olan ülkelerin bu kaynakları kullanılamıyor.

Peki, engel ne?

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Ticaretle İlgili Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS). Bu anlaşma ile birlikte aşı patentleri de dahil olmak üzere fikri mülkiyetin korunmasına yönelik minimum standartlar belirlenir. TRIPS, ülkelerin farklı hazırlık zamanlarına göre en geç 2006 yılında olmak üzere yürürlüğe girdi.

DTÖ, "fikri mülkiyet korumasının amacı, yeniliği teşvik etmektir" diyordu. "Bu koruma olmadan yeni fikirler için çaba gösterilemez" diyordu. Bu nedenle, TRIPS anlaşması imzalandı ve 10 yıl sonra yürürlüğe girmek üzere ülkelere süre verildi. O tarihe kadar Hindistan gibi ülkeler eşdeğer aşı üretimi ile aşıları ucuza ve çok miktarlarda üreterek, dünyanın gereksinimini karşılıyorlardı. 2006 yılı sonrasında patenti olmayan, jenerik, yani eşdeğer aşı üretimi sona erdirildi. O tarihten itibaren, patent sahibi olan, 20 yıl boyunca üretim, dağıtım ve fiyatlama da dahil satış haklarına tek başına sahip oldu.

Bu kısıtlama ve tekelleşmenin sorunu erkenden izlendi. Bedelini yine yoksul ülkelerin yoksul insanları ödedi.

Yeni tedavilerin yüksek maliyeti karşılayamayan başta Sahra altı Afrika'da olmak üzere HIV/AIDS tedavilerine ulaşamayan onlarca insan dünyanın gözü önünde öldü.

Başka acı öyküler de var.

Yıllar içinde bu sorun öyle görünür hale geldi ki, halk sağlığı ile ilgili durumların bu korumada kapsam dışı olması gerektiği konuşulur oldu. Ve nihayet, 2001 yılında, Doha'daki DTÖ Bakanlar Konferansında özel bir Bakanlar Deklarasyonu kabul edildi. Bu bildirgede, patent kurallarının HIV, tüberküloz ve sıtma gibi halk sağlığı açısından önemi olan hastalıkları kontrol etme çabalarında gelişmekte olan ülkelerdeki nüfuslar için uygun fiyatlı ilaçlara erişimi kısıtlayabileceğine dair endişeler dile getirildi. Bildirge de imzalandığı şehrin adıyla anılır oldu.

Doha Bildirgesi, "TRIPS Anlaşmasının üyelerin halk sağlığını korumak için önlemler almasına engel olmaması gerektiğini" kabul eder.

İşte bu Ekim ayında, Doha Bildirgesi bir kez daha gündeme, bu sefer pandemi aşıları ile gündeme geldi.

DTÖ'nün dönem başkanlığı yapan Güney Afrika ve ona destek veren Hindistan, Ekim ayında örgüte üye ülkelere, ticaretle ilgili fikri mülkiyet hakları anlaşması kapsamındaki patentleri ve dolayısı ile ticari sırları bu dönem için uygulama dışında tutmak ve COVID-19 aşıları için eşdeğer aşı yapımını hayata geçirmeyi önerdi. Gerekçeleri, haklıydı. Pandeminin yarattığı "istisnai durum"; ve fikri mülkiyet korumalarının şu anda "uygun fiyatlı tıbbi ürünlerin zamanında tedarik edilmesini engellediği veya potansiyel olarak engellediğini" savunuyorlardı.

Kuruluşun 164 üye ülkesi var. Ülkelerin yarıdan fazlası hemen destek verdi. Bazıları ise karşı çıktı ve bugüne kadar birden çok yapılan görüşmelerde kararlı şekilde bu karşı çıkışlarını sürdürdü.

Bu ülkeleri görmek gerekir; örneğin, ABD, Avrupa Birliği, İngiltere, Norveç, İsviçre, Japonya, Kanada, Avustralya ve Brezilya.

Oysa, hatırlayalım.

Bu ülkeler milyonlarca dolarla aşıların geliştirilmesini desteklediler. Moderna için iki buçuk milyar dolar, BionTech için iki milyar dolar ve Oxford içinse bir buçuk milyar kamusal desteğin olduğu biliniyor. Bu aşılar şimdi patent haklarını üzerlerine almış aşı firmaları tarafından, o ülkelerin ve başka ülkelerin insanlarına satılıyor. Bir günde hisse senetlerinin değerleri onlarca kat artıyor.

Oysa, dünyanın acilen aşıya gereksinimi var.

Kamu sağlığına öncelik vermeye gereksinim var.

Doha Bildirgesi'nin, yaşatacağını biliyorum.

Aynı, İstanbul Sözleşmesi gibi.

İkisi konusunda da, daha adil, daha eşit, daha sağlıklı, daha güzel bir dünya için ısrarlı olmalıyız.

Çünkü "daha"sını hak ediyoruz.


Kaynaklar

WAIVER FROM CERTAIN PROVISIONS OF THE TRIPS AGREEMENT FOR THE PREVENTION, CONTAINMENT AND TREATMENT OF COVID-19

Yazarın Diğer Yazıları

Dünya Sağlık Günü 2024: Sağlık, bir insan hakkıdır

Dünya Sağlık Örgütü, bu yılki teması altında yönetimler için bir yol haritası da tanımlamış

Çalışma hayatında üreme sağlığı niçin önemli?

İş dünyasındaki kadınların cinsel sağlık ve üreme sağlıkları üzerinde kontrole sahip olmaları, bu kadınların daha sağlıklı, daha güçlü ve kişisel ve profesyonel yaşamlarında daha iyi karar verme gücüne sahip olmalarını sağlayacaktır

Yerel seçimlerde “Sfumato” üzerine

Bize eşitsizliklerimizi düzelten, daha çok gereksinim olanı daha çok önceleyen bir bakış açısına sahip başkanlar lazım.