27 Eylül 2020

Annemi yaşamak için…

Cemal Süreya'nın tam da dediği gibi, "Annemi yaşamak istiyorum". O yüzden bir kez daha sesleniyorum. Yönetici, vatandaş, hepimiz üzerimize düşeni yapalım. Erken kayıplar yaşamayalım

"Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü, kör oldum!
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu, kör oldum!
"1

Erzincan'dan Dersim olayları nedeni ile Bilecik'e yerleştirilen ailelerden birinin oğludur Cemal Süreya. Annesini çok erken kaybeder. Babası büyütür onu. Erkenden İstanbul'da halasının yanında eğitim almasını sağlar. Geceleri uyuduğunda gelir, saçını okşar. Babasını ise, kendi anlatımı ile "yaşar". Onun kaybını ağır hisseder. Kör olur.

Ben de babamı erken kaybettim. 25 Eylül'dü. Güzel siyah gözlerindeki sevgi akar, ince uzun parmaklarından bize ulaşırdı. Çok özlüyorum.

Şimdi memleketinde, bir servi ağacının gölgesinde.

Bu sene ziyarete gidemedik. Annemi pek kımıldatmak istemiyoruz. COVID-19 günlerindeyiz

Peki, nereye kadar? Nasıl bitecek bu salgın?

Ne zaman "en son veriler, en son yorumlar ne?" diye bakacak olsam ilk önce "Fauci yeni bir şey demiş mi?" diye bakıyorum.

Evet; BMJ, yeni bir röportajını yayımlamış.2 BMJ editörü Fiona Godlee tarafından gerçekleştirilen röportajda her ülkenin kendi için alabileceği dersler/ödevler/tavsiyeler var.

Dr. Anthony Fauci, bulaşıcı hastalıklar konusunda dünyanın en saygın bilim insanlarından. Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü'nün (NIAID) 1984 yılından beri direktörlüğünü yapıyor. Sürecin en başından beri, yani ABD Mart ayında ulusal olağanüstü hal ilan ettiğinde Başkan Trump'ın yanındaydı. Beyaz Saray Koronavirüs Görev Gücü'nün bir üyesi olmaya devam ediyor. Kanıta dayalı bilime olan bağlılığı zaman zaman yönetimle çelişiyor; bu duruma da ABD basınında çok yer veriliyor. BMJ röportajında da sorulmuş kendisine. Nezaketle, üzerine düşeni yaptığını söylüyor.

"Bilirsin, sadece yaparsın; olayları olduğu gibi anlatırsın. Bazen bu, insanların duymak istedikleriyle uyuşmuyor. Ama uzun zaman önce, onlara bilime dayalı bilgileri verirseniz ve insanlara duymak istemedikleri şeyleri söylemekten korkmazsanız, nihayetinde size saygı duyacaklarını öğrendim. Söylediğin şeylere göre hareket etmeleri ise benim gücümün ötesinde. Yapabileceğim tek şey durumu analiz etmek, bilimsel verilere bakmak ve benden yapmamı istedikleri tavsiyeyi yapmak. Ancak bunun her zaman bilimsel kanıtlara ve verilere dayalı olacağından emin olabilirsiniz" diyor.

Ciddi sıkıntı yaşadığı biliniyor. Belki de bu nedenle, meslektaşları desteklerini göstermek için bu yıl çok özel bir ödülü ona verdiler. Ulusal Tıp Akademisi 2020 Gustav O. Lienhard Sağlık Hizmetleri Ödülü Dr. Fauci'ye verildi. Bunu kabul ederken de mütevazı. Ekibini hatırlatıyor. Ödülün, meslektaşlarının bilimsel sürece olan güvenlerinin ve bilimde yapmaya çalıştıklarının arkasında olduklarının bir doğrulaması olduğunu söylüyor.

Kendisine, özellikle 3 Kasım'daki ABD seçimlerinden önce, bir COVID-19 aşısının çok hızlı bir şekilde onaylanmasına yönelik siyasi baskı konusundaki endişe ya da daha net şekilde "hazır olmadan bir aşıyı onaylayabilir mi?" diye sorulduğunda, ABD'nde konuyla ilgili FDA, CDC, NIH gibi kurumları sayarak onların herhangi bir siyasi etkinin ötesinde olduğunu garanti ediyor.

Bu röportajda, Dr. Fauci'nin en önemli özelliklerinden birinin hâlâ hasta bakmayı sürdürmek olduğunu öğreniyorum. Taktığı bir dizi şapkadan en önem verdiğinin hekimlik olduğunu söylüyor; aslında gerçek kimliğinin hekimlik olduğunu söylüyor. O bir "hekim bilim insanı" kendi deyimiyle. Hekimlik yapmanın, bilim çalışmalarında hastalığı anlama, patogenezi anlama ve aynı zamanda hastalığın hastalar üzerindeki etkisini anlamaya yardımcı olduğunu, hastalarının kendisine ilham verdiğini söylüyor. Bu nedenle olsa gerek, 1980'lerin başında klinik deneylere erişimin kısıtlı olduğu bölgelerde HIV'den ölmekte olan insanların deneysel ilaçlara ulaşması için politikanın değişmesine çok emek verdiği biliniyor.

Peki, salgın süreci ile ilgili hangi konulara değindi?

Kendime göre en önemli bulduğum beş tespitini sıralıyorum; ama röportaj baştan başa dinlemeye değer.

İlk olarak, ABD'nin çok büyük bir ülke olduğunu ve pek çok yönden heterojen bir yapı içinde olduğunu söyledi. Ekonomiyi açma ve işleri geri almaya karar verildiğinde, merkezden çok açık tanımlanmış rehberler hazırladıklarını ve bu rehberlerdeki basamaklandırmaya uyanların en az sorunla karşılaştıklarını; bazı eyaletlerin ise, bağımsız kararlarla bu plana dayalı hareket etmeden, bir önce tamamlanması gereken basamak ya da basamakları atlayarak sonrakilere geçerek açılmaya gittikleri ve bunun da yeni olgu artışları ile sonuçlandığını söyledi. Merkezde bilime dayalı karar verilmesi, rehberlerin oluşturulması ve bu kurallara yerelde uyulmasının başarı getirdiğini de örnekledi. Verdiği iki örnekten biri salgını başlarda çok kötü yaşayan New York, şu anda test olanlarda pozitiflik oranı açısından yüzde 1'in altında ve diğeri olan Vermon'da da bu oran yüzde 0,2'ye düşmüş durumda.

İkinci açıklaması belirti geçirmeyen yani asemptomatiklerin durumu ile ilgiliydi. Dr. Fauci salgının ilk başlarında, aslında çok da bulaşmaya neden olmadıkları gibi olan mesajlarının, güncellenen bilgilerle değiştiğini ve o zaman yanıldıklarını kabul ediyor. Ve son modelleme çalışmaları, bulaşmaların belki de yüzde 50'sine kadarının asemptomatik bir kişiden enfekte olmamış bir kişiye gerçekleştiğini gösterdiğini belirtiyor. Temaslı izlemeye, yapabildiğimiz kadar fazla test yapmaya devam yani... Açık mesaj.

Burada "gelişen bilgi"ye dikkat çekmesi de önemli. Güncel bilgiyi, kanıtı takip etmek gerekiyor. Ülkemizde süren tedavi tartışmalarından çıkış yolu da bu olsa gerek.

Üçüncü olarak dikkatimi çeken, kullandığı bir terminoloji ve ne anlama geldiği. "Long COVID", uzun erimli COVID mi desem, yoksa uzun vadede COVID mi bilemedim. Yine beğenmedim. Dilin kültürel uyarlaması ne zor…

Burada özellikle, bilgimiz ve izleme süremiz arttıkça, COVID-19 geçirenlerde uzun vadede ortaya çıkan sorunlardan bahsediyor. Üstelik bu durum, hastalığı çok hafif geçirme olasılığı yüksek gençleri de kapsadığından çok büyük bir etki. Evde kalabilecek kadar hafif hasta olanlarda bile önemli bir süre kas ağrısı, yorgunluk ve konsantre olamama gibi yakınmalar oluyor. MR çekildiğinde inflamasyon görülebiliyor. Bu aritmilere ve kardiyomiyopatiye yol açar mı? Bilmiyoruz. Ama gençlerin de hastalığı hafife almaması için, önlemlere uyması için, artık daha açık nedenleri var. Halk sağlığı mesajı değişmiyor; daha da önem kazanıyor: her durumda maske kullanma, kalabalıklardan kaçınma, fiziksel mesafeyi koruma, el yıkama.

Dördüncü olarak da eşitsizliklere değiniyor. Afrikalı-Amerikalılar, ABD nüfusunun yaklaşık yüzde 13'ü, ancak tüm COVID-19 vakalarının yüzde 40-45'inden fazlası bu gruptan. Esas olarak, iki tür eşitsizliğe maruz kalıyorlar: Virüsü yaydığını bildiğimiz yakın, kişiden kişiye temastan kolayca korumalarına izin vermeyen işlerde daha çok çalışıyorlar ve diyabet, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalık, obezite gibi daha çok altta yatan sağlık sorunları var.

Tespitleri bizim ülkemiz için de geçerli görünüyor: Erkek ölümlerinin altındaki tütün kullanımı ve çalışan nüfustaki hastalık oranlarındaki yükseklik.

Beşinci de salgının nasıl sona ereceğini düşündüğü.

Sonunda dünya çapında yaygın olarak dağıtılacak olan etkili ve güvenli bir aşı ile sona ereceğine inandığını, ancak bunun halk sağlığı önlemleriyle birlikte yapılmasının önemini dile getiriyor. Bunun da birkaç ay içinde olmayacağını, muhtemelen bir veya iki yıl süreceğini ve bu dönemde alınacak her önlemin hayat kurtaracağını belirtiyor.

Babamı erken kaybettim.

Çok şükür annem sağ ve başımızda.

Cemal Süreya'nın tam da dediği gibi, "Annemi yaşamak istiyorum".

O yüzden bir kez daha sesleniyorum.

Yönetici, vatandaş, hepimiz üzerimize düşeni yapalım.

Erken kayıplar yaşamayalım.

Vakit varken, anneme gönlümce sarılabileyim.


Kaynakça

  1. Cemal Süreya – Sizin Hiç Babanız Öldü Mü?
  2. The BMJ Podcast: Anthony Fauci-on changind science, and political intrusion in to helath agencies.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yerel seçimlerde “Sfumato” üzerine

Bize eşitsizliklerimizi düzelten, daha çok gereksinim olanı daha çok önceleyen bir bakış açısına sahip başkanlar lazım.

Karantina Adası

Pandemi bize bulaşıcı hastalıklarla bilimle mücadele etmenin ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya koydu. Karantina Adası bu bilimsel yaklaşımın bir tanığı olarak orada, haklı gururla duruyor

Dünya Sağlık Örgütü: "Küresel Sağlık Başarıları 2023 - Umut duymak için nedenler"

Bakalım 2023 yılı içerisinde DSÖ'nün tanımladığı başarılar neler