25 Nisan 2021

23 Nisan kutlu olsun!

"Umay", bugün ve her zaman O'nun ruhunda hayat buluyor; dün olduğu gibi, bugün de öğretileri çocuklarımıza aydınlığı gösteriyor, 23 Nisan kutlu olsun!

Aydın, nice açık olanın yanında gizli güzellikleri de olan bir kent.

2000 yılında üniversitede görevime başladığımda, öğlenleri sokaklarını turlardım. Tek başıma. Özellikle kentin eski yerleşim yerleri beni mıknatıs gibi çekerdi. Vali Konağından aşağıya sağlı sollu sokaklarda zaman sanki olması gerekenden ağır akmış ve eski yaşamlar korunmuştu.

Ağaçların çevrelediği sokaklar yaz aylarında bile serin bir gezintiye izin verirdi. Bu gezintilerden birinde gizli bir sevdaya düştüğümü bile itiraf edebilirim. Ama bildik sevdalardan değil.

Sarı boyalı bir eve sevdalandım.

Sokağın köşesine yerleşmiş tek katlı bir ev. Su basmanı biraz yüksek, bir bodrumu var. Çatısı kısmen yıkık da olsa, belli ki pek güzelmiş zamanında. Kiremitli evleri çok severim bildim bileli. Bu evin de hoş kiremitleri var. Alıştığımızdan koyu renkli. Çatının altındaki duvarlar sarı badanalı ve nasılsa solmamış. Öylece capcanlı ve zemine kadar iniyor. Her duvar üzerinde en az bir pencere. Bu evleri yapan ustalar iki sokağın birleştiği yerler olan köşeleri çok iyi kullanmışlar. Buralara pencereler kondurmuşlar. İnce uzun, yukarıya doğru hafif kubbe gibi birleşen bir pencere düşünün. Öylesine sıvanıp ya da bir kat boyanıp bırakılmamış. Bir köylü kızın dokuduğu kilime hayat ağacını nakşetmesi gibi bu evin ustası da pencerenin çevresine beyaz bezemeler yapmış. Sağlı sollu inen sanırım bir küpe çiçeği. Aynı çocukluğumuzdaki defter kenar süslerimiz gibi, aşağı bakan küpeler birbirine geçmiş. Pencerenin yukarısındaki kubbeyi oluşturacak kolların ortaya doğru kıvrıldığı yerlerden itibaren ise başka bir desen başlıyor. İki koldan gelen yapraklar ortada bileşiyor ve her pencereye bir taç yerleşiyor.

Dört bir yanı böylesine süslemeli pencere, öylece yalnız bırakılmamış sarı duvarın üzerinde. Hak ettiği gibi, güzel bir resim nasıl çerçevesi ile sergilenirse, bu pencere de tüm duvarı içene alan başka bir bezeme ile çevreleniyor. Bu çerçeveyi de üst köşelerde, hemen çatının altında birer ay yıldız tamamlıyor.

Çerçeve içinde çerçeve.

Matruşka bebekler gibi, güzellik içinde güzellik.

Bu evlerden Veysipaşa ve Köprülü Mahallerinde hâlâ bir kaç tane var. Zamana direniyorlar.

Ve hâlâ bize çok şey anlatıyorlar.

Bu anlatıların bazılarını onları en iyi anlatan kişiden, Mükerrem Kürüm hocamızdan* dinledim.

Bu anlatılar Cumhuriyetimizin erken dönemini ve elbette Atamızı içeriyor.

Cumhuriyetin erken dönemi, savaş nedeniyle kentler viran.

Aynı zamanda mübadele yılları.

Ustaların bir bölümü zorunlu göçle gitmek durumunda kalmışlar.

Yıkılan kentlerin yeniden yapılması gerek.

İşte burada geliştirilen bir çözüm bu güzel evlerin yapılması ile sonuçlanıyor.

1923 yılından itibaren on yıllık dönemde Macaristan'la yapılan birçok anlaşma var. Bu anlaşmaların özünü karşılıklı bilgi alışverişi ve uzmanlık alanlarının desteklenmesi oluşturuyor.

Üstelik Birinci Dünya Savaşı sonrasında Macaristan'da birçok usta işsiz kalmış.

Atatürk bu işle bizzat ilgileniyor. 1928 yılında ustaları ülkemize davet ediyor. Bu Macar inşaat ustaları, 1930'ların sonuna kadar özellikle Batı Anadolu'da İzmir'de, Muğla'da ve elbet Aydın'da Türk meslektaşları ile birlikte çalışıyorlar.

Duvar işçilikleri, marangozlukları ve bezemeleri ile işlerinin hakkını veriyorlar. Getirdikleri o zamana kadar yörede bilinmeyen bir mimari. Macaristan'ın karlı kışlarının dik çatıları bu güneş diyarına peri masalı bir detay getiriyor.

Mimari ilgimi çekiyor.

Ama, ev mimarisinin yeri başka. Çünkü evin hayatımızdaki yeri başka; çok önemli.

Pandemi bize bunu daha iyi anlattı. Şimdilerde olası yeni pandemiler için kentlerin ve evlerin gelecekteki dizaynı konuşuluyor.

Bir de dünyanın büyük metropollerinde, örneğin New York'ta, sokakta yaşayanların, yani evsizlerin dramı. En erken dönemden itibaren ve en kötü şekilde etkilendiler.

Annemin andığı bir tekerleme vardır: "Evli evine, köylü köyüne, evi olmayan sıçan deliğine.." diye. Her duyduğunda içinin ne fena olduğundan bahseder.

"Evsizlik" deyince benim aklıma Atamız gelir.

Yok, evsiz barksız, üzerinde bir çatı olmadan o cepheden bu cepheye koşuşturmasından bahsetmiyorum. Hakkı ödenmez elbet, ama o değil.

"Himaye-i Etfal Cemiyeti", yani bize daha tanıdık adıyla "Çocuk Esirgeme Kurumu" nedeniyle.

O cephelerde mavi gözleri annesiz babasız almış çocukları görmüş ve  o dramı ta yüreğinde hissetmiş olsa gerek, 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılışından sonra ilk işlerinden biri, Ankara Himaye-i Etfal Cemiyetinin kurulmasına öncülük etmesi ve koruyucusu olmayı kabul etmesi oluyor. Tüm öksüzler, yetimler ve kimsesizler çocuklar için.

Uzun yıllar kurumun genel başkanı olan Dr. Mehmet Fuat Umay'ın soyadını da bizzat kendisi koyuyor.

"Umay",  Türk mitolojisinde çocukların koruyucu ruhu.

Atamız, çocukların değerini biliyor.

Bu nedenle, onlara en büyük bayramı armağan ediyor.

Atamız, çocukların korunması gerektiğini biliyor.

Bu nedenle, "umay", bugün ve her zaman O'nun ruhunda hayat buluyor.

Dün olduğu gibi, bugün de öğretileri çocuklarımıza aydınlığı gösteriyor.

23 Nisan kutlu olsun!

*Mükerrem Kürüm / Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Gör


Kaynakça

  1. Mükerrem Kurum. Macar Ustalardan geriye kalanlar. Aydın Kültür ve Turizm Dergisi.
  2. https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/T%C3%BCrkiye_Himaye-i_Etfal_Cemiyeti
  3. https://ailevecalisma.gov.tr/chgm/teskilat-yapisi/kurum-hakkinda/

Yazarın Diğer Yazıları

Sokak hayvanları ile birlikte yaşamak...

Hayvanların bakımı herkesin sorumluluğundadır İnsanlık olarak hadi gelin, gücümüzü kullanıp küçük küçük değişiklikler yapalım. Nazım'ın dediği gibi "yüz bin eli" ile bize dokunan, gölgesinde en güzel klimadan daha çok sıcaktan koruyan güzelim ağaçlarını koruyalım. 1183 yıllık porsuk ağacını kesmemekle başlayalım. Sokağımızdaki bir hayvanın sorumluluğunu üstlenelim. Su ve yemek vermekten öteye onunla bir aile bireyimiz gibi ilgilenelim

Demografik dayanıklılık

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) 2023 neden hâlâ yapılamadı? Bu büyük araştırma her beş yılda bir bildim bileli yapılır. Daha fazla gecikmeden, hemen gerçekleştirilmelidir

1 Mayıs ve çocuk işçiliği

Dünya çapında her 10 çocuktan birinin çocuk işçiliği yaptığını biliyoruz. Hemen hemen yarısı ise sağlık ve güvenliklerini doğrudan tehlikeye atan tehlikeli işlerde çalıştırılıyorlar. Ülkemizde de halen 700 binden fazla çocuk ekonomik faaliyetlere katılıyor

"
"