05 Aralık 2012

13 + 13 X 100 = 2600 Mem û Zin Örgütü

Aman haa!... Sakın örgüt şifresi, kod adı falan sanılmasın, basit bir hesap. Neyin hesabı mı? Devletin, iktidarın...

 

Aman haa!... Sakın örgüt şifresi, kod adı falan sanılmasın, basit bir hesap. Neyin hesabı mı? Devletin, iktidarın, yürütme ve yargının adaletsizliğinin, kindarlığının, vicdansızlığının, gençlik düşmanlığının duyarsız, soğuk rakamlara dökülmüş hesabı. Çocuk tutuklular bir yana, Aralık ayı itibariyle büyük çoğunluğu üniversite öğrencisi 2600’e yakın genç Türkiye’nin çeşitli bölgelerindeki hapishanelerde tutuklu bulunuyor. Suçları (!) üç aşağı beş yukarı aynı: Gösterilere, protestolara katılmak, poşu takmak, pankart açmak, güvenlik güçlerine mukavemet, hak talebi, HESS’leri protesto, çevre sorunlarını gündeme getirmek ve de bunları yaptıklarına göre tabii ki terör örgütü üyeliği...

Bugün Ankara’da 13 tıp öğrencisi yargıç önüne çıkıyor. Bu çocuklar 6 Hazirandan beri tutuklular. Suçları poşu takmak, “Çok ses Tek Yürek” mitingine katılmak, Türk Tabipleri Birliği Tıp Öğrencileri Kolu’nda sağlık sistemini tartışmak, stajları sırasında halk sağlığı taraması yapmak ve delil olarak ders notları,CD’ler, bilgisayarlar, kitaplar, defterler, cep telefonlarındaki mesajlar. Özet: Örgüt üyeliği

Dün İstanbul’da, bir yıl önceki Uludere katliamını protesto eden tutuklu 13 öğrenci hakkında hazırlanan iddianame açıklandı. Savcı öğrencilerin protestosuna neden olan Uludere olaylarına gönderme yaparken  “Şırnak’ta ölü ele geçirilen 35 kişi” diyerek görüşünü, bakışını, tıynetini bir güzel ortaya koyuyor. Suç delilleri ve de suçun mahiyeti de değişmiyor. Ancak, 29 Aralık’ta başlayacak bu davanın iddianamesinde, benzer iddianameler arasında açılacak yarışmada açık ara birincilik alabilecek bir suç kanıtı var. Savcı, gençlerden birinin cep telefonuna düşen bir mesajın terör örgütünün silahlı mensuplarına övgü olduğunu iddia ediyor. Mesaj şöyle: “Dağlı bir öyküyüm, sınır boylarında bir gece dürbünüyüm. Beni Cizre’de vurun, Mem û Zin’e selam götüreyim. Beni Kızıltepe’de vurun, 12 yaşında 13 kurşun yiyen Uğur olayım. Beni Dersim’de vurun, Munzur’da yıkayın, Seyit Rıza’ya selam durayım. Beni Amed’de vurun, Ape Musa olup Kürtçe ıslık çalayım...”

Öğrenci gençler için istenen cezalar: ağırlaştırılmış müebbed (yani Başbakan ve aynı hamurdan olanların geri gelmesini özledikleri idam  cezasının yerine konan en ağır ceza), ayrıca da 69, 57, 65 yıl. Bu artılar nereden mi kaynaklanıyor? Çünkü bir de üniversitenin tuvaletinde patlayan el yapımı bomba hikâyesi var. Çocukların bir bölümü, örgüt üyeliğine ilaveten bomba koyup birden fazla kişiyi öldürmeye teşebbüsten yargılanıyor. Üniversite Rektörlüğü’nün, patlamanın yüksek basınçtan kaynaklanan teknik bir arıza olduğunu açıklamış olmasının savcı nezdinde hükmü ve inandırıcılığı yok anlaşılan. Madem ki Uludere katliamının hesabı sorulsun istiyorsun, demek ki terör örgütü üyesisin, bomba da koyarsın, her şeyi de yaparsın...

 

Kültür Bakanı ile Rektör de Yargılanmalı

 

Mem û Zin, Kürt ozanı Ahmede Hani’nin 17. yüzyılda Kürtçenin Kurmanci lehçesinde yazdığı bir aşk destanı, Kürt edebiyatının baş yapıtlarından. Kültür Bakanlığı geçtiğimiz yıllarda bu destanı Kürtçe ve Türkçe yayınladı. Kültür Bakanı da, kitabı Kürt açılımının parçası olarak iftiharla tanıttı. “Sayın muhbir vatandaş” olarak savcı beye ihbar ediyorum. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da Mem û Zin örgütü davasından, yardım ve yataklıktan yargılanmalıdır. Aynı şekilde, üniversitedeki patlamanın bombadan değil basınçtan kaynaklanan küçük bir patlama olduğunu bildiren Rektör de davaya delil karatmak ve yanlış beyandan dahil edilmelidir. Bütün poşular toplatılmalı, şiirler yakılmalı, gençliğin isyankâr ruhu, adalet arayışı ezilmeli, meydan “dindar ve kindar” nesillere kalmalıdır. Böylece vatan kurtulur, terör sona erer. Ve böylece çocuklarımızın geleceğiyle birlikte bütün ülkenin geleceği kararır.

Bizler bu köşelerde böyle laf döktürüp içimizi boşaltırken, Sultan Süleyman’ın nasıl öpüştüğüyle, ne kadar at üstünde ne kadar yatakta kaldığının hesabıyla uğraşırken, her gün önümüze eğlencelik niyetine atılan yok kürtaj, yok üç çocuk, yok ucube, yok cami, yok tiyatro, saçma sapan konularla uğraşırken, binlerce gencin hayatıyla, geleceğiyle, umutlarıyla, kaderleriyle oynanıyor: Vicdansızca, acımasızca, adaletsizce.

İçimden, “Sizler ne biçim hukukçularsınız” diye değil, “Ne biçim adamlarsınız” diye haykırmak geliyor.

Cep telefonuna düşen o şiirli gençlik haykırışı, özgürlük hasreti, zulme uğrayanlara sesleniş, kimlik arayışı, hiç mi dokunmuyor yüreklerinize. Hiç genç olmadınız mı, hiç devrimci şiirlerle coşmadınız mı, haksızlığa karşı yükseltmediniz mi sesinizi? Diyelim ki gençliğinizi yaşamadınız, ya şimdi yaşlı başlı adamlar olarak hiç düşünmediniz mi bu çocuklar benim oğlum, benim kızım olsaydı ne yapardım diye? Kimin ne hakkı var saçma sapan iddialarla  çocuğumun geleceğini karartmaya diye?  Ne abuk, ne yersiz sorular soruyorum ben... Devlet eliyle/ kazasıyla öldürülenlerin ardından “ölü ele geçirildiler” diyebilenler, ölüm orucuna yatanları tahkir edenler, ikide birde yağlı urgan sallayıp idam, idam diye yalananlar, devletin suçlarını ört bas etmek için bin dereden su getirenler, gençlerin geleceğini mi düşünecek!

 

Gözlerinizdeki Bağı Açın Lütfen  

 

Bu gençler, binlerce KCK tutuklusu gibi Terörle Mücadele Kanunu’na uydurularak yargılanıyor. O kanun ki, bugün darbe girişimi davalarından yargılanmakta olan komutanların zamanındaki bastırmalarıyla ağırlaştırılarak varlığını koruyor. Bu antidemokratik yasa şimdi iktidarın elindeki en etkili silah. Her şeyi, herkesi, Mem û Zin ilhamlı şiirli mesaj yollayanı, o mesajı alanı, Uludere katliamını protesto edeni, poşu takanı, Kürtçeye özgürlük isteyeni, Kürt halkının haklı taleplerinin yanında duranı istendiği zaman kodese gönderecek bir Demokles kılıcı. Oslo görüşmelerini ve Hakan Fidan’ın aynı yasa uyarınca KCK davasından yargılanmak istenmesini hatırlayın. Ne ki, gençlerin ve KCK tutuklularının arkasında Başbakan gibi bir koruma, yargıya karşı güçlü bir kalkan yok.

Pek sanmam ama eğer bu satırları okuyup dinleyen varsa; AK Parti çevresine, AK Parti iktidarı sayesinde Türkiye’de demokratik hak ve özgürlüklerin genişlediğini, buna gerçekten inanarak iddia eden herkese seslenmek istiyorum. Belki yola bu amaçla çıkmıştınız, vaadleriniz bu yöndeydi, ilk zamanlar özgürlükçü adımlar da attınız. Ama hak ve özgürlükler alanı sadece sizin taraftan genişledi. Lütfen alanın öteki yanına da bakın. O yanda, terör adı ve korkutmacası altında nasıl bir baskı ve tehdidin sürdüğünü görmeye çalışın. “Şiddete teşvik olmadıkça, savaş ve şiddet önerilmedikçe her şey tartışılabilir” diyen muktedirler, hükümet üyeleri, devlet adamları, yargı mensupları, gözlerinizdeki bağları çözün  lütfen. Hayatları karartılan binlerce genç insan şiddet değil barış istiyor, gelecek istiyor, gençliğin umutlarını ve hesapsız pervasız cesaretini yaşamak istiyor.

Ama böyle devam ederseniz, “Mem û Zin örgütü (!)” gerçekten terör örgütüne dönüşür ve bunun sorumlusu sizler olursunuz; çünkü şiddet şiddetten, isyan adaletsizlikten ve zulümden doğar.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Romanını yazamadığım kahramanım Nazar

İnsan benim yaşıma gelip de birlikte yol yürüdüğü,  onlarla zenginleştiği dostlarını, arkadaşlarını yitirdiğinde sadece onların matemini tutmuyor, sadece onlara ağlamıyor. Her giden bizden bir parça koparıp gidiyor. Eksiliyoruz

Bir yazamama yazısı

Yazıyoruz, söylüyoruz, bağırıyoruz, feryat ediyoruz da ne oluyor, ne değişiyor! Anlamsızlık, yetersizlik, boşuna çaba duygusu

Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet

ÇEDES'in amacı çocuklarda çevre duyarlılığını geliştirmek ise, ormanlarımızın, tarım topraklarının, doğal zenginliklerimizin nasıl yok edildiğini, açgözlü vahşi talan düzeninin doğal yaşamı nasıl katlettiğini öğretin

"
"