12 Ekim 2017

Vize: Bardağı taşıran damla

'Nihai tahlilde devlet' diyen diplomatlar krizi çözebilir ama parti devletine dönüşen yönetimlerde can alıcı soru şudur: “Devlet mi, parti mi?”

Bizim, Barzani’ye kızıp Iraklı Kürtleri zor duruma sokacak önlemler düşünmemizi yanlış bulduğumu yazmıştım. Bir yönetime tepki göstermek için halka zarar veren adımlar atılmasını doğru bulmam. Bu nedenle ABD’nin, T.C. vatandaşlarının vize başvurularını askıya alma kararını da yanlış bir tepki olarak görüyorum. Böyle bir kararı alan herhangi bir ülke olsa, bizim haklı olarak yaptığımız gibi, karşılıklılık ilkesinin gereğine başvurulur ve beklemeye geçilir. Ancak, sözkonusu olan ülke ABD: hem dünyanın en önemli ülkesi, hem de bizim en önemli partönerimiz, en önemli müttefikimiz... Kâğıt üzerinde bu kadar yakın göründüğünüz bir ülke size karşı vize vermeme önlemine başvuruyorsa bir kriz çıktı demektir.

ABD ile ilk kez bir kriz yaşamıyoruz. En şiddetli krizler olarak aklıma Johnson mektubu ve haşhaş ekimi krizleri geliyor. O dönemlerde de ortalık karışmıştı. Ancak rahmetli İnönü ve rahmetli Ecevit kuru gürültüye pabuç bırakmamış, çok sağlam durmuşlardı. Biz de milletçe bu iki büyük adamın arkasında durmuştuk. Haklı olduğumuza inanıyorduk.

Şimdi böyle bir tablo göremiyoruz. Yöneticiler, kamuoyuna çaktırmamaya çalışsalar da, alttan aldıkları izlenimi veriyorlar. “Ey ABD, ey Trump” diye açıklamalar işitmedik. Uçak düşürme olayında Rusya’ya karşı kullandığımız sert söylemleri anımsayınca, bu kez yumuşak bir tavır içinde olduğumuz bile söylenebilir. Neden? Yoksa haksız mıyız? Yoksa ABD’nın boyutları mı bizi etkiliyor? (İnönü ve Ecevit bu faktörden hiç etkilenmemişlerdi. Çünkü haklıydık ve haklı olduğumuzu anılan iki liderimiz halka pek güzel anlatmışlardı.)

Öte yandan, herkes ABD’nin kararına karşı ama genel olarak şüpheci bir hava gördüğümüzü de söyleyelim. Bunun nedeni hakkında bir iki söz edebiliriz. Sade vatandaşlar olarak, ABD ile aramızda ne olup bittiğini, doyurucu bir değerlendirme yapabilecek kadar bilmiyoruz. En üst düzeyde yapılan görüşmelerde neler ele alındı, diğer ikili görüşmelerde ne olup bitiyor? Kamuoyunu tatmin edici bilgiler alamıyoruz. Vize olayında da aynı yeterince bilgilendirilmeme durumunu yaşıyoruz. ABD ile aramızdaki ana sorunlar nedir? Bunlar neden çözümlenmiyor? Biri çıkıp anlatsın, ama gerçekçi, inandırıcı şekilde anlatsın, çocuk kandırmaya çalışmasın. Eskiden dışişleri bakanları, dışişleri sözcüleri bunu yaparlardı. Şimdi neden olmuyor? Yandaş medya yoluyla ABD’yi bizim kötülüğümüzü isteyen bir ülke olarak göstermeye çalışmak yangınla körükle gitmek gibi bir şey... Türkiye’ye yönelik fesatların arkasında ABD varsa, bazı yayın organlarının iddıa ettiği gibi ABD “müttefik değil düşman”sa bunu somut olarak delilleriyle birlikte bütün dünyaya açıklayalım ve ABD’ne de ona göre muamele edelim. Bir toplumun dış dünyaya komplo teorileriyle bakar hale gelmesi o toplumun ruh ve zihin sağlığı açısından olumlu bir gelişme değildir. Sağlıklı ruh ve zihin yaşamının tek yolu gerçekleri bilmektir.  

Vize olayı, elimizdeki kısıtlı verilerden çıkarabildiğimiz kadarıyla, iki ülke arasında gitikçe biriken ve neler olduğunu bir sis perdesinin ardından bakarak anlamaya çalıştığımız sorunlarda bardağı taşıran damla oldu. Bu gelişmeden yurttaşlarımız zarar görecek, ABD’nin Türkiye’de zaten parlak olmayan imajı zarar görecek, ama en büyük zararı Türkiye’nin dünyadaki imajı ve ekonomisi görecek. Ne yazık ki, Türkiye deyince dünyada kimsenin aklına demokrasi şampiyonu ve Batı kulübü üyesi bir ülke gelmiyor artık. ABD’nin vatandaşlarına vize vermeyeceği ülkeler listesine Türkiye’nin katılmasını dünya, özellikle Batı dünyası bizim aleyhimize algılar. Bizi AB alanından iyice dışlamak isteyenler, bizi Batı’dan koparıp kendi takımına katmak isteyenler vize olayını gizli bir sevinçle karşılamışlardır. Bizdeki sağcı ve solcu Batı düşmanları da göbek atıyor olmalı.

Hiçbir krizde ülkem olarak Türkiye’nin haksız olduğunu aklımdan bile geçirmek istemem. Bizi yönetenlerin vize krizinde nisbeten yumuşak bir dil kullanmalarına da, olumlu açıdan bakarak, diplomatik çözüme zemin hazırlamak diye görmek istiyorum. Diplomasi bu işi çözer; hem de taviz vermeden çözer. Ancak profesyonel diplomasiden söz ediyorum. Parti devletine dönüşen yönetimlerde şu soru can alıcıdır: “Nihai tahlilde devlet mi, parti mi?” Nihai tahlilde devlet diyen diplomatların bu krizi çözebileceklerini biliyorum. Ancak, mecbur kalmadıkça onlara kulak veren oluyor mu, onu bilemiyorum.  

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"