29 Mart 2018

Varna karavana mı?

Bundan sonra hepimizin ortak kızıl elması, AB üyeliği olmalı

Güneş batıdan batar, batarken kızıl elmaya benzer. Olağanüstü bir manzaradır. İnsanı büyüler. Atalarımızın Orta Asyadan gelenleri belki de bu görüntüden türetmiştir kızıl elma efsanesini. Onlara Alma Ata yetmemiştir. Anadolu’da onlara katılanlarla önce İstanbul, sonra Viyana.. Kızıl elma... İstanbul alınmış, ama Viyana’dan, Oktay Rifat’ın olağanüstü bir şiirinde söylediği gibi, elmanın eşiğinden yenik dönmüşüzdür. Yenilgi orada kalmamıştır. Vatan dediğimiz Silitre, onun 140 km. güneyindeki Varna, hepsi, bizden, sepetimizden elmaların zorla alınması gibi alınmıştır. Bu yenilgilerin ulusal bilinçaltımızda nasıl bir negatif duygu birikimine yol açtığını, nasıl “psikolojimizi” bozduğunu hâlâ görüyor, yaşıyoruz.

Belki de onun için son zamanlarda “Her yer kızıl elma” sözlerini işitir olduk. Bunun anlamı kesin: Batıyı gösteren pusula bozulmuştur. Pusula fır fır dönerek her yeri gösterir hale gelmiştir. Neyse, AB üyeliğinin stratejik hedefimizi olmaya devam ettiğini işitince biz nebze olsun, rahatladık.

Bu arada, kızıl elma derken,  Demirci Kawa heykelinin yıkıldığına dair söylentiler hoşumuza gitmedi. O da bizim, hepimizin bir ulusal efsanesidir. Bazı yönlerden Ergenekon efsanesine benzer. Bütün bu efsaneler bir araya gelerek, hepimizin ortak kültür hazinesini, bellleğini, ortak yaşama zeminimizi oluşturur. Kavimsel çıkışlar yaparak, bu zemini bozmamak gerekir. Efsaneleri ideolojik amaçlarla kullanmanın sonuçları belli, ama hâlâ gereken dersi almıyoruz.

Esprili bir şekilde söylersek, aslında bundan sonra hepimizin ortak kızıl elması, AB üyeliği olmalı. AB standartları bu aşamada, yakın vadede, AB üyeliğinden de önemli. Onun için ulaşmamız gereken ilk kızıl elma AB standartları olmalı.

Bu bakımdan Varna toplantısı işe yaradı mı? Göç, Avrupa Yatırım Bankası’nın önemli kredisi gibi konular, zaten AB’ye aday olmasaydık da işbirliği yapmış olacağımız, AB’nın kovalayacağı konular. Müzakereler nasıl ilerleyecek? Gümrük Birliği güncellenecek mi? Vizeler kalkacak mı? Terörle mücadele alanında işbirliği yapabilecek miyiz? Savunma Avrupa’sına katılabilecek miyiz? Bütün bu sorular, kamuoyu açısından yanıtsız.

Yandaş medyaya bakarsanız, gitmişiz oraya, bir güzel çakmışız Avrupalıya (Yukarıda değindiğimiz psikoloji bozukluğu). AB Komisyonu Başkanı da “müzakerelerin devamının teminatı benim” demiş, korkmuş mudur, ne? Oysa adam “AB’nin Türkiye’ye taahhütlerinin devamının teminatı olduğunu” söylemiş. Bu nüans önemli mi canım, sen söyle, yiyen  yesin!

Bu Varna toplantısı bir zirve filan değil. Yanlış anlaşılmamak için AB davetiye mektubunu da intenete koymuş. Bu bir çalışma yemeği. AB Parlamentosu Başkanı yoktu. Brüksel’de yapılmadı. Buluşmalarımızın statüsü gittikçe düşüyor. İlişkiler o kadar kötü ki, buna da razı oluyor kişi. Yeter ki, bisikletin tekerlekleri dönsün. Gene de, kapalı kapılar ardında çalışanların ileriye doğru adımlar atılmasını sağlayacakları umudumuzu koruyoruz. Bu bakımdan Varna toplantısı iyi oldu, onlara ivme verdi.

İlişkilerimizin düzelmesi için bize ilk düşen imajımızı düzeltmek; bu da ancak ülkedeki hukuk devleti, demokrasi, insan hakları performansını düzeltmekle olur. AB sürecimiz hakkında nihai belirleyici olan Almanya’da Deniz Yücel’in tutukluluk anıları kitabı Varna buluşmasından daha çok ilgi topladı. Evet, önce AB standartları. Hattâ, onlar için değil, kendimiz için. Biz kendimizi toparlarsak AB’yi, üyelik kapılarını zorlamamız kolaylaşır; bunu bir ara iyi gördük.

Düşlediğimiz gibi, günün birinde Orta Doğu’da “Bu âlemin kralı biziz” diyecek hale gelebilsek (?) bile Avrupa ile bütünleşememek bilinçaltımızda derin bir yara olarak kalacaktır. Osmanlı imparatorluğunu sanki bir Orta Doğu devletiymiş halka yutturmaya çalışanlar unutmasın: Silistre, Varna gibi vatan bildiğimiz yerler şimdi AB oldu. Tarihsel şaka yapalım: Atatürk ile İnönü Trakya’yı kurtarmasalardı (hem de tek kurşun atmadan) orası da şimdi AB olabilirdi (!) Atatürk Türkiye’sinin 1930’ların başında Avrupa Birliği kurma çalışmalarına katılması boşuna değildir, hanımlar beyler, stratejik öngörüdür.

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"