Geçenlerde konuşmasını hayretle dinlediğim denizsever bir siyasetçi, hitap ettiği topluluğun havaya girdiğini görünce hızını alamayıp birkaç sıkı “Ulan” da çekti. Ertesi gün karşı cepheden 'ulan'lı yanıtlar geldi. Bir ulan edebiyatı bir kez daha başlayıverdi. Anlaşılan, solda da, sağda da 'ulan'cılar çoğunlukta. Bir ulan partisi kurulsa seçimleri yüzde seksen/doksan götürür, toplumda birlik sağlar. Çocukluğumuzda “Ulan deme ulan, babam kızar ulan!” diyerek eğlenceli özeleştiri yapardık. Bakıyorum artık o da kalmamış, 'ulan' kısır döngüsüne gerçekten girmişiz.
İnceliksiz ve şiddet potansiyeli yüklü günlük kültürümüzün siyaset alanına yansıması böyle oluyor elbette. Herkes kendini zor tutuyor. “Ulan” diye başlayıp 'geçirmek' istiyor. Sanal âlem ayrı bir 'arena.' Yazıyı beğenmeyince yazara hakaret eden terbiyesiz okurlardan, biribirinden hiçbir küfürü esirgemeyen acayip insanlara kadar uzanan acıklı bir tablo. Genel olarak siyasetçilerimiz de, bu yanlış eğilimleri kontrol ederek değil, kışkırtarak taraftar kazanma peşinde. Düşünmeleri gerekir: bütün bu şiddet potansiyeli günün birinde, eskilerin deyimiyle, kuvveden fiile geçerse ne olur?
Meramımızı daha iyi anlatabilmek için yazalım: Bir mahalle arkadaşım vardı. Bıçkın, argo konuşma üstadı, kavgacıydı. On yıllar sonra bir yerde rastladım. Üstünde son moda bir takım elbise, davranışları ölçülü, konuşması kibar, inanamadım. Oturup hasret giderdik. Okumuş, mesleğinde yükselmiş, toplum içinde imrenilecek bir konuma gelmiş. “İstanbul külhanbeyliğinden İstanbul efendiliğine terfi ettik” dedi. Kısa bir süre önce bana telefon etti. Karakola düşmüş. Gittim. Trafik ışığında arkasından “Yürü ulan!” diye korna çalan bir delikanlıyı (!) evire çevire dövmüş. “İçimdeki o bıçkını (başka bir kelime kullandı ama ayıptır) öldürememişim” dedi.
Uygarlık ya da medeniyet dediğimiz süreç insanın otokontrol kapasitesinin gelişmesidir. Otokontrol kolay değildir ama bu konuda siyasetçilerin topluma örnek olmalarıdır gerekir. Ben siyaset yapmadım. Ancak son elli yılın önemli siyasetçilerinin hemen hepsini gördüm. Rahmetli Bülent Ecevit’in, rahmetli İsmail Cem’in efendiliğini özlüyorum.