Bir zeyl yazısı:
“Değerli dostumuz Katar emirinin hediye ettiği uçağa neden bu kadar tepki gösteriliyor? Katar hediye edecek değil ya, saray gibi bir uçak verdi...Fena mı oldu? Karada bir sarayımız var, deniz kıyısında da bir saray inşa ediyoruz...Karada, denizde derken bir de havada sarayımız oldu.
“Anlıyoruz, ekonomik bakımdan biraz sıkıntılı göründüğümüz bir döneme rastladı, ama hediyeyi almasa mıydık yani? Büyük devletlerin her şeyi büyük olur, büyük devletlere büyük hediyeler verilir. Üstelik, uçağı devlet envanterine kaydettik. Mülkiyet hakkı devletin, milletin...İrtifak hakkı mı? Millet kim seçerse onundur, demokrasi bu, demokrasi...
“Diyorlar ki yeni seçilen Meksika Cumhurbaşkanı tasarruf için başkanlık uçağını satacakmış. Uruguaylı gitti derken, Meksikalı çıktı başımıza... Ah şu latinolar...Hepsi amigomuz Maduro gibi değil ne yazık ki! Bakın Maduro, televizyona çıkıp “Türkiye’de bana sultan diyorlar” diye gururlanıyor. Diğerlerine de bir nusret çeksek anlarlar sultanlığın ne demek olduğunu. Tasarruf kavramını popülist söylemlerde kullanmazlar. Ayrıca, tasarruf kelimesi israf ile aynı kökten gelir, sarraf da... Biz iyi biliriz anlamlarını, aralarındaki farkları...Mckinsey bilir mi, göreceğiz. İcabında öğretiriz....”
Böyle düşünenler var mı bilmiyoruz. Zam fırtınası altında bunalırken şaka yaparak ferahlamaya çalışıyoruz. Umarız kur istikrara kavuşur, ekonomik sıkıntılar ciddi krize evrilmeden aşılır.
Ancak tünelin sonu henüz görülmemişken bu uçak işi hiç iyi olmadı. Anlaşılması, anlatılması çok güç... Bir an önce bu sorun aşılmalı.
Şark mitolojisinde bir uçan halı imgesi vardır. Özellikle Arap masallarında görülür. Müslüman Arap kültürünün ileri düzeyde olduğu dönemlerde gelişmiş bir imgedir. İnsanın kendini aşma, özgürleşme arzusunu, hayal etme gücünü anlatan bir imgedir.
Uçan saray öyle değil. Petrol zengini sonradan görme Arap yöneticilerin şatafat merakının dışa vurumudur. O yöneticilerin kudret, servet, gösteriş tutkularının simgeler.
Uçan halı imgesi ne kadar bir manevi zenginlik göstergesiyse, uçan saray o kadar maneviyatla ilgisiz bir maddi zenginlik göstergesidir.
Hiç aklımdan çıkmaz. İlkokul öğretmenim bizim kültürümüzün sadeliğe, kanaatkârlığa, biri yerken öbürünün bakmamasına dayandığını anlatırdı. Bakın Topkapı sarayına! Sadedir. Bakın Çankaya köşküne. Sadedir, onun için saray değil köşk denmiştir. Yerli ve milli geleneğimize sadık kalmak bu kadar zor mu?