01 Mayıs 2017

Türkiye ile AB "vaziyeti idare ediyorlar"

“AB hatasını görmeye başladı” değerlendirmesi inandırıcı değil

(Gecikmiş bir yazı ama olsun!)

Sayın Dışişleri Bakanımız, Malta’da AB Dışişleri Bakanlarıyla toplantıya katıldı ve aile fotografı çektirdi. AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Mogherini, toplantı sonunda yaptığı açıklamada, Türkiye’deki referandum sonuçlarını tanıdıklarını dile getirdi. Katılım müzakerelerinin devam ettiğini belirtti. AB ile müzakerelerin kesilmesini istememekle birlikte “Değerler Avrupası”ndan daha güçlü destek bekleyen Türkiye’deki demokratik muhalefet cephesinin, Malta’da ortaya çıkan tabloyu bütünüyle içine sindirmesi kolay olmayabilir. Ne var ki, real politik  dedikleri bu işte!

Mogherini, başka şeyler de söyledi. Referandum sonuçlarına karşı yapılan başvuruları bildiklerini belirterek, AB’nin tutumuna bir nüans kattı. Anayasa değişiklerinin Venedik Komisyonu’nun tavsiyelerine ve AGİT heyetinin gözlemlerine göre uygulanmasını beklediklerini vurguladı. AB’nin bu beklentisini yerine getirmek, o değişiklikleri yeniden, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkelerine göre değiştirmek demek. Böyle bir beklentinin Türkiye tarafından karşılanmayacağını AB de biliyor.

Mogherini ayrıca, Türkiye’nin AB sürecinde ilerlemek istiyorsa AB standartlarını uygulaması gerektiğini anlattı. Bu standartlardan Türkiye için taviz vermeyeceklerini tersinden söylemiş oldu. Türkiye’nin yeniden reform gündemine dönmesi olasılığının ne kadar zayıf göründüğünü hepimiz biliyoruz.

Dolayısıyla Malta toplantısı bizi "Değerler Avrupasına" yakınlaştırmadı. Tersine, bizim AB’den uzaklaştığımızı kibarca teyit etti ama AB’ye şimdilik bağlı tuttu. AB’nin, biz, insan hakları ve demokrasi alanında gerileme yerine ilerlemeye yönelmedikçe müzakereleri ilerletmeyeceği çok açık. Stratejik değerimiz (ve zarar verme kapasitemiz) nedeniyle müzakereleri kesmektense olduğu yerde tutmayı tercih ediyorlar. Alman Dışişleri Bakanı'nın “Türkiye’yi Rusya’nın yanına itmeyelim” mealindeki sözü AB’nin meseleye Avrupa’daki kuvvet dengeleri açısından da baktığını gösteriyor.

AB Yüksek Temsilcisi'nin konuşmasında, Türkiye’ye baskı yapacakları yönünde bir işaret yoktu. Sanki “Ne haliniz varsa görün. Yeter ki çıkarlarımıza zarar vermeyin. Eğer bizimle birlikte olmak istiyorsanız, dediklerimizi yapınca gelin” der gibi bir tutum aldılar. AB, çıkarlarının gereği neyse onu yapıyor. Ortaya çıkan tablo bizimkilerin de işine gelir. Bir bakıma "Değerler Avrupası" ile çatışma ertelenmiş ve mecburi bir işbirliği şimdilik sürecek gibi görünüyor. Ancak, o kadar rahatlamayalım. Avrupa Parlamentosu AB Dışişleri Bakanlarından farklı olarak, sert tavır alabilir. Bu da AB liderlerini etkileyebilir. Sorunun özünde bir düzelme yok.

Bakalım, bizim tarafta “Ey AB!” diye atıp tutmalar devam edecek mi? “Biz Venedik Komisyonu’nun tavsiyelerini asla uygulamayız” diyecekler mi? İdam tutturması devam edecek mi? Tutarlı iseler bütün bunları söylemeye devam etmeleri gerekir. “AB hatasını görmeye başladı” değerlendirmesi inandırıcı değil. Bu, AB ile ipleri germekten vazgeçmek için kullanılan bir iç politika argümanı. Zaten Malta toplantısından önce de AB’ye çiçek attık. Dolayısıyla göreceğiz ama bizimkiler bundan böyle söylemlerini nisbeten kontrol etmeye niyetli görünüyor. Ancak, görüntü ne olursa olsun, biz reform gündemine dönmedikçe AB’den uzaklaşmamız devam edecektir. Nitekim, internete indirdiğimiz sillenin sesi Avrupa’da olumsuz olarak yankılandı bile. Korkarım, eğer olacaksa, Gümrük Birliği'ni güncelleme müzakareleri de bu olumsuz arka plandan etkilenebilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"