09 Temmuz 2019

ODTÜ ruhu

İncek’ten Eryaman’a muazzam Ankara sathında YKYK yurdu yapılacak yer diye, bir tek ODTÜ’nün kalbi mi kaldı? Mesele ODTÜ’yü kalbinden yaralamaya çalışmak, mizahını, muhalif havasını cezalandırmak meselesidir

Ben ODTÜ’lüyüm.

ODTÜ’lü olmakla övünürüm. ODTÜ’lü olmaktan kıvanç duyarım.

Başka bir okula da gidebilirdim, ama ODTÜ’yü yeğledim. İyi yapmışım. İyi bir eğitim aldım. ODTÜ’nün bir eğitim yuvası olarak başarıları meydandadır. Dünya çapında bir üniversitedir. Mezunları sadece Türkiye’de değil, gittikleri bütün ülkelerde başarılı olmuştur.

Ancak, ODTÜ’yü ODTÜ yapan sadece eğitim kalitesi değildir. ODTÜ’nün havasında, suyunda değişik bir şeyler vardır.

ODTÜ bir halk üniversitesidir. Ülkenin dört bir yanından, toplumun bütün kesimlerinden başarılı öğrenciler bu çatı altında toplanıp kaynaşır. ODTÜ’de sınıf farkı gözetilmez, para, nüfuz, gösteriş sökmez. Öğrenciler, sınıflarda, yurtlarda, spor salonlarında birlikte, karşılıklı saygıya dayalı şekilde yaşamayı öğrenirler. Eşitlik duygusu ODTÜ’lünün ruhuna öyle bir yerleşir ki, bir daha gitmez.

ODTÜ’de eğitim, öğretim üyelerinin öğrencileri belirli kalıplara sokması şeklinde olmaz. Tartışma, araştırma, serbest düşünce esastır. ODTÜ’de ezbercilik değil, eleştirel akıl kültürü alırsınız.

ODTÜ’lü eleştirir. Onun için kurumsal kimliği bakımından hep muhalif bilinir. Oysa ODTÜ’nün kurum olarak hedefi bellidir: fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek. Bu sözün anlamını bilmeyenler, ODTÜ’yü anlayamazlar. Özgür birey değil, kendi kafalarına göre robot yetiştirmek isteyen muktedirler ODTÜ’yü sevmezler.

On yıllardır bu böyledir, ama son dönemde ODTÜ’ye duyulan  haset ve hınç artmışa benzemektedir.

ODTÜ, kendinden emin bir şekilde, buna sadece direnerek değil, aynı zamanda, mezuniyet törenlerinde olduğu gibi mizah yaparak karşı çıkar. Gel gelelim, muktedirler mizahı hiç sevmezler.

ODTÜ bozkırın ortasında kurulmuştur. Kısa tarihi içinde o bozkırdan bir orman çıkarmıştır.

“Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine” sözüne en yakışan eğitim yuvamız ODTÜ’dür.

Ne ODTÜ’yü sever muktedirler, ne de ağaçlarını. Gene daldılar ağaçların arasına. Mesele kavak mavak meselesidir değildir. ‘Kavaklar zaten kesilen ağaçtır’ meselesi değildir.

İncek’ten Eryaman’a muazzam Ankara sathında KYK yurdu yapılacak yer diye, bir tek ODTÜ’nün kalbi mi kaldı? Mesele ODTÜ’yü kalbinden yaralamaya çalışmak, mizahını, muhalif havasını cezalandırmak meselesidir.

Oysa demokratik ve üniversitelerin gerçekten özerk olduğu ülkelerde iktidar ilgili üniversite ile müzakare eder, “Ben yaptım oldu” çizgisi izlemez. Bir üniversitede muhalif bir hava esiyorsa, akıllı iktidar o havayı gençliğin, geleceğin nabzını ölçmek için anlamaya çalışır. Bizde, ne yazık ki, bu pek olmaz.

ODTÜ Rektörü üniversite tarihinde kendine olumlu bir yer edinmek istiyorsa, yerleşkesine sahip çıkmalı, üniversite yönetiminin ve öğrencilerin onaylamayacağı girişimleri önlemelidir.

AKP saflarında birçok ODTÜ’lü bulunmaktadır. Benim sınıfımdan en aşağı üç isim biliyorum. ODTÜ’lü AKP’lilere de okullarına sahip çıkmaları çağrısı yapıyorum. Orada aldıkları eğitimi başka yerde almış olamayacaklarını gayet iyi biliyorlar.

Bu iş sağcılık ya da solculuk işi değildir. İki kültür arasında tercih işidir: ya özgürlük kültürü ya da biat kültürü.

ODTÜ’nun ruhu özgürlüktür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"