23 Şubat 2019

Nasyonal liberalizm

Yönetici katmanlar küresel rekabette milliyetçiliğin onları başarılı kılacağı masalını söylüyor

Pratik hayatta siyasetçiler, iş insanları, şirketler, devletler, o, bu, falan filan acayip işler yapıp dururlar. Entelektüeller de bu acayip işleri kavramlaştırmaya çalışırlar. Tarih böyle gelip gider. Yaşadığımız dönemin entelektüellerine kolay gelsin, çünkü tarihin hem çok bulanık hem de çok hızlı aktığı (on)yıllardan geçiyoruz.

Son yıllarda ortaya atılan bir kavram nasyonal liberalizm. Ülkemizde tanıdığımız bir düşünür olan Jean – François Bayart bu kavramı güncelleyip dünyada yaşadığımız gelişmelere uyguladı, Nasyonal – Liberal Çıkmaz başlıklı kitabında. İki yıl önce çıkmış, ama ses getirmeyi sürdüren bir çalışma.

‘Küreselleşme ilerledikçe ulus – devlet geriler’ diye biliriz, kimimiz korkar, kimimiz de seviniriz. Bayart hiç de o fikirde değil. Ona göre, son iki yüz yıldır küreselleşme ile ulus – devletleşme aynı sürecin parçaları, hattâ birbirini besliyorlar. Bu sürecin bir de üçüncü damarı var, Bayart’ın analizince: etnik, dinsel, bölgesel ya da ulusal kimlik merakı, idantitarizm dedikleri şey.

Bayart bu üç damarın birbirini nasıl beslediğini (Yoksa birbirini tepki vererek mi besliyor?) anlatmaya çalışıyor. Son iki yüzyıldır küreselleşme artıyor, ulus devlet sayısı da. Bölgesel, etnik kimliklerin talepleri de... Katılır ya da katılmasınız, ama tek bir sürecin üç yönü de deseniz, üç ayrı süreç de deseniz, bu üç olguyu birlikte ve aynı anda deneyimlemeyi sürdürüyoruz.

Ülkemizdeki bazı büyük düşünürler, ‘küreselleşme gelecek, ulus devlet bitecek’ diye çok sevinirlerdi. Küreselleşme geldi gelmesine, ama siyasal örgütlenme biçimi olarak ulus devletin bittiği falan yok. Daha da beteri oluyor: Etnik devletler kurma eğilimi güçleniyor. Birinci Dünya Savaşı (öncesi ve sonrasıyla) döneminin ulus kisvesi altındaki kavim anlayışına tehlikeli dönüşler yaşanıyor.

Bayart bu gidişin altını çizmiş elbette. Dünyanın hemen bütün bölgelerinde etno – konfesyonel (etnik – dinsel) bir vatandaşlık anlayışının üstün geldiğini anlatıyor. Haksız değil. Bu kötü gidişin önlenmesi, Bayart’ın dediği gibi, ancak ‘evrensel vatandaş’ anlayışının benimsenmesiyle olanaklı. Kabaca söylersek, bu anlayışın evrensel düzeyde benimsenebilmesi de ülkelerin çoğunda insanların “Milletim nevi – i beşerdir, vatanım ruy – i zemin” diyebilecek ruh olgunluğuna gelmesine bağlı. BM Evrensel İnsan Haklı Bildirgesi’nin anlamı da, amacı da bu. Ne ki, artık kimsenin umrunda değil böyle şeyler. Bu arada, en büyük kavgaların, çekişmelerin, “hepimiz aynı ümmetteniz, değerlerimiz, inancımız bir” diyerek, güya homojenlik gösterisi yapanlar arasında olması müthiş bir ironi. Ulusal, bölgesel çıkarlar, ortak inancı yorumlama farkları evrensellik iddiasını boşa çıkartıyor.

Ortak değerlerin gittikçe yıprandığı bu karman çorman ortamda küreselleşme ilerliyor, maşallah! Ancak, bu süreci başlatan Batı ülkelerinin öngördüğü şekilde değil. Çin kaptan köşküne çıktı.

Jean – François Bayart, küreselleşmenin yoksullar için ulusalcılığı, zenginler için de liberalizmi ön plana çıkardığını söylüyor. Evet, Bayart’dan biraz değişik bakarsak, çoğu ülkede halk bütün belâların dışarıdan geldiğini düşünürek, her alanda korunmacılıktan medet umuyor. Bu arada yönetici katmanlar küresel kapitalizmin kaymağını yiyorlar, halka da milliyetçilik palavralarını yutturuyorlar. Küresel rekabette milliyetçiliğin onları başarılı kılacağı masalını söylüyorlar.

Ne ki, bu masal gittikçe daha çekici görünmeye başladı. Trump bu masalı anlatıyor. Bayart, nasyonal - liberalci ülkeler arasında Türkiye’yi de sayıyor.

Batı ülkelerinin küreselleşmeye tepki vermeye yönelmesiyle Bayart’ın nasyonal liberalizm kavramının kapsamının genişlediğini düşünüyorum. Artık birçok ülkenin rol modeli klasik Batı demokrasileri, ekonomileri değil, Çin. Hem küreselci, hem de etno (çinlilik)  – konfesyonel (partiye bağlılık) vatandaşlık anlayışının temsilcisi. Çin hem nasyonal hem de liberal. Aslında bu da aynı masal: Milliyetçilikle içerde kuvvetli olacaksın ki, küresel yarışmada kazanasın. İçerde kuvvetli olman için de homojen olman gerekir. Homojenin Türkçesi türdeş.

Nasyonal liberalizm kavramı ürkütüyor beni, başka bir kavram geliyor aklıma.

Yazarın Diğer Yazıları

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

Meksika'daki kadın

İnanılır gibi değil ama gerçek! Meksika'nın dini Guadalupe Bakiresi dinidir. Başka bir deyişle, bizim açımızdan önemli olan, Meksika'nın kendine özgü bir hristiyanlık, nerdeyse yeni bir din benimsemesidir. Başat figürü de bir kadındır. İşte maço Meksika! Ey Kibele! Sen nelere kadirsin!