24 Nisan 2018

Kıbrıs ve kısır döngü (?)

Zamanın onların lehine işlediğine, bir gün hedeflerine ulaşacaklarına inanıyor, çizgilerini hiç değiştirmeden sürdürüyorlar

16 Nisan günü KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Rum lider ile bir görüşme yaptı. Rumlardan ya da ilgili üçüncü taraflardan görüşme talebi ya da telkini gelince görüşsen bir türlü, görüşmesen başka türlü. Dışardan, içerden her kafadan bir ses... Belki de en iyisi ara sıra görüşmek, ama “görüşecek ne var?” sorusuna bu aşamada inandırıcı bir yanıt  bulmak da zor. Belki “sosyal temas” kılıfı da en iyi çözüm oldu. “Ancak, bu gerçekten sosyal temas olsaydı, daha iyi olurdu” diyenler var. İki lider BM görevlisini katmadan buluşsalardı. Bu defa da görüşmenin iki ayrı versiyonu ortaya çıkabilirdi. Bilemiyorum, araya üçüncü taraf girince yeni bir görüşme döngüsünün peşrevi yapılıyor izlenimi ister istemez doğuyor.

Bu kaçıncı görüşme döngüsü? Her döngü sonuçsuz kalınca bizim taraf kalkar, “Bu artık son, biz yapacağımız biliriz!” diye yüksek sesle konuşuruz. Sonra aradan biraz zaman geçer, araya birileri girer, bakmışsınız görüşmeler yavaş yavaş yeniden başlamış. Galiba gidiş gene o gidiş. Kısır döngü mü?  Bir haberde “yeni süreç”ten söz edilmiş. Bakalım, ne kadar yeni, göreceğiz. “Never say never again”.

BM’de, İngiltere’de, ABD’de, AB’de Kıbrıs dosyasına bakmakla görevlendirilen kişiler vardır. Görüşmeler olmazsa işsiz kalırlar. Dönem dönem değişir bu kişiler. Yenileri ilk fırsatta görüşmeleri yeniden başlatmak girişimleri, hattâ baskı yaparlar. Sonunda da başlatırlar. Görüşmeler sonuç vermese de yapılıyor olmaları, onları da, Kıbrıs konusuyla ilgili diğer aktörleri de rahatlatır.

Bu kez, anılan üçüncü çevreler, görüşmeleri zorlamak yerine gidip,  iki toplum arasındaki havayı yumuşatıcı önemli bir işe yönelseler daha iyi olur. Örneğin, AB’nin Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün kabul edilmesini sağlasalar, ya! Görüşmelerin dışında bir konu bu, AB çerçevesinde yarım kalmış bir işlem. Bu işlem tamamlansa ya! Bunun niye olmadığını sorarsanız size ıvır zıvır bir sürü neden sayarlar, ama için için haksız olduklarını da bilirler.

Kıbrıs sorununun BM’nin öngördüğü şekilde çözülmesini elbette hepimiz arzu ederiz. Gel gelelim, bu çözüme ulaşmak şimdilik çok güç görünüyor. Bunun temel nedeni, bizde ve KKTC’de bazı çevreler görmek istemese de, Rumların zihniyeti. Adayı bir Rum – Türk adası değil, Elen adası olarak görüyorlar. Paylaşmacı bir yaklaşımı benimsemeyi hâlâ kendilerine yediremiyorlar. Siyasi eşitlik ilkesini de, iki kesimlilik ilkesini de, AB normlarını falan ileri sürerek aşındırmaya çalışıyorlar. Bu tutumlarının değişebileceğine dair bir emare henüz görülmüyor.

Yineleyim: Yıllar önce Yakovu’ya bir sosyal ortamda rastlamıştım. Kıbrıs sürecinde Rumlar için en önemli kavramın Perseverance (sebat ve azim) söylemişti. Bu sebat ve azmin amacı adada Rum üstünlüğünü ezici, kalıcı şekilde kurmak. Ne derece akıllılar, bilemiyorum. Ancak mutlak üstünlüğe  o meraklılar ki, ilk Kıbrıs Cumhuriyeti’nin parametreleri uzun vadede onların lehine işleyebilecekken Kanlı Noel saldırılarını yaptılar.  186 (1964) sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı devleti ele geçirmelerini sağlamışken, bununla yetinmediler, 1974 darbesini yaptılar. Kantonal çözümü kabul etmediler. 1977 – 79 anlaşmalarını hayata geçirmediler. Fikirler Dizisini reddettiler. Kofi Annan planını bile reddettiler. Hep maksimalist amaçlar peşinde koştular. Hâlâ da öyleler. Zamanın onların lehine işlediğine, bir gün hedeflerine ulaşacaklarına inanıyor, çizgilerini hiç değiştirmeden sürdürüyorlar.

Kıbrıs Türk tarafı da tutumunu  “sebat ve azim” kavramlarına dayandırmayı sürdürmeli. Ancak, bu tutumu daha etkili şekilde sürdürebilmeleri için KKTC’de daha düzgün bir ekonomik yapılanmaya ve kamu yönetimi reformuna ihtiyaç duyulduğunu görüyorum. KKTC devleti daha etkin çalışır, Türkiye’nin de desteğiyle üretici bir ekonomik yapı için gerekli reformları yaparlarsa Kıbrıs Türkü daha mutlu olur, bu da müzakareler de onu daha güçlü kılar.

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"