Cumhuriyet döneminde her hangi bir hükümetin İbni Haldun’u unutturmaya çalıştığına ilişkin bir bilgiye ben henüz rastlamadım.
Ancak, II. Abdülhamid’in İbni Haldun’un baş yapıtı (şah eseri) Mukaddime’yi yasakladığını hepimiz biliyoruz. Neden? Dediklerine göre, Abdülhamid’in devlet anlayışına bir tehdit olarak görülmüş onun teorisi.
Parlamentoyu kapatmış, demokrasiyi askıya almış, halife ünvanını taşıyan Padişah’tan söz ediyoruz. İslam devlet anlayışı hangisi? Halife II. Abdülhamid’inki mi, İbni Haldun’unki mi?
İbni Haldun’ın yapıtı, II. Abdülhamid tarafından yasaklandığına göre, demek ki, o dönemde baskı rejimi muhaliflerinin kullanabilecekleri görüşler içerdiği düşünülüyordu. Tarihçiler herhalde araştırmıştır bu olayın ayrıntılarını. Biz tahmin ediyoruz. Ancak Osmanlı döneminde İbni Haldun’un, Osmanlıcaya ilk olarak çevrildiği (tamamı değil) Lale Devri’ne, yani kültürel açılımların başladığı yıllara kadar büyük ölçüde unutulmuş olduğu kesin. Bakın ne diyor, Hilmi Ziya Ülken ve Ziyaeddin Fahri, 1940 yılında yayınlanmış olan İbn Haldûn başlıklı kitaplarında: “İslam ümmeti içinde Türk, Arap, Acem gibi muhtelif milletlerin yetiştirdikleri ilim ve tarih adamları, İbn Haldûn ile hakiki bir alâka peyda etmemişler, çünkü onu anlayamamışlar. Filhakika İbn Haldun’dan sonra yetişen bütün ümmet müverrihlerini, Arap, Acem ve Türk farkı olmaksızın hepsini tetkik ediniz. İbn Haldûn’un müverrihliğine ait bir satır göremezsiniz.” Dikkat buyurunuz. Bu kitap 1940 yılında basılmıştır, yani Cumhuriyet döneminde.
Auguste Comte’a ülkemizde bir kesimin, bilimsel ya da felsefi değil ideolojik antipati beslediğini biliyoruz. (Bilimde, felsefede antipati olmaz; tartışma olur.) Cumhuriyetin kaynağında olan Osmanlı modernleşmesi sürecinde aydınlarımız, siyasetçilerimiz o zamanlar Batı’da da pek tutulan Comte’un görüşlerinden etkilenmişler. İttihat ve Terakki’nin adı da ondan esinlenmiş. “II. Abdülhamid iyi ki İbn Haldun’u yasakladı. Biz de Comte’u rahatça piyasaya sürebiliriz.” diyen İttihat ve Terakkiçi var mıydı acaba?
Comte’un tezleri 19. yüzyıldaki etkisini çoktan yitirmekle birlikte dünya düşünce ve toplum bilim tarihinde bir kilometre taşı olarak anılıyor, inceleniyor. İbni Haldun da, bütün dünyada ilgiyle okunan, incelenen bir düşünür konumundadır. Batı dillerinde İbni Haldun ile ilgili çalışma sayısı Türkçe’de olandan çok daha fazladır.
Elbette, okullarda Comte’u da, İbn Haldun’u da öğrenmek, öğretmek gerekir. Onlar insanlık kültür mirasının devleri arasındadır. Entelektüel hayatta belirli bir düzeyin üstüne çıkınca idieolojik ya da siyasi farklılıklar gülünç hale gelir. Eğer İbn Haldun ile Comte buluşsalar, bizim onların üzerinden giriştiğimiz çekişmeye kim bilir nasıl tepki gösterirler. Herhalde çok gülerler. Kim bilir ? Belki öbür tarafta buluşmuşlar, tartışıyorlardır. Belki de şu anda Comte’un bir fikrini tartışıyorlardır. Hang fikrini mi? Comte, “Pozitivist Kateşizm” kitabında bütün dünya kendi görüşlerini benimseyince dünyanın merkezinin “Konstantiniye” olmasını önermiştir. II. Abdülhamid , diplomatik zekâsı yabana atılmayacak bir padişahtı. Eğer Comte’un bu fikrini bilseydi, herhalde ondan bir şeyler çıkarırdı.
Neyse! Bütün bunları tarihçilere bırakalım. Siyasetçiler her şeyi bilmek zorunda değil. Konuşma metinlerini hazırlarken biraz daha dikkatli olalım.