Amma büyütmüşler Brüksel buluşmasını. Sanki ABD, hatta Batı ile ilişkilerimizde bir milat olacakmış gibi bir hava yarattılar. S-400 meselesi çözümlenmiş, diğer meseleler de hallolacakmış gibi demeçler verdiler, söylentiler yaydılar. Piyasalar, kamuoyu kilitlendi o görüşmeye. Sonuç? Ne oldu? Dağ fare doğurdu. Sıfıra sıfır, elde var sıfır. İki taraf da 'çok iyi görüşme yaptık' falan dedi, ama ikisi de içeriğe değinmedi. Bunlar diplomatik göz boyama sözleridir. O kadar beklentiler yaratılan bir görüşmenin içeriğine ilişkin bir iki söz edilmez mi? Eh! Bir sonuç alınmamışsa edilmez. Görüşülen konuların izlemesi yapılacakmış. Bakanlar halledecekmiş. Bunlar görünüşü, zevahiri kurtarma söylemleri. Gene de kavgalı görüntü verilmemesini kazanç sayabilirsiniz. Ancak öyle bir görüntü verilmemesi de bu tür görüşmeler için normaldir. NATO zirvesi marjında yapılan bir görüşmede kimse kavga etmek istemez. 'Ha ha, hi hi' deyip geçer gider, yüzler basına hep güler.
Bizimkiler gene de kamuoyunu yönlendirme çabasında. Yok Biden yanımıza gelip bizi selamlamış! Türkiye, ABD, İngiltere koltukları yan yanadır. Belli ki Biden salona daha sonra girmiş, medeni şekilde merhaba demiş. Bu davranışa bizimkiler ne anlamlar yüklüyor, şaşıyor insan. Keselim gereksiz 'çevir kazı yanmasın' girişimlerini. S-400 meselesinin çözümlenmiş olacağı iddiasıyla lanse edilen bir görüşme bu mesele çözümlenmediğine göre başarısız olmuştur.
Biden ile görüşmeye, 'Biden'ın ağzından görüşme sırasında ve sonrasında ne çıkacak?' diye beklemeye bu kadar odaklanmak da bir ülke açısından zayıflık işaretidir. Onu da söyleyelim, geçerken.
Diplomasi tarihinde başarısız görüşmelerden çok başarılı görüşmeler anımsanır. Ne ki bu Brüksel görüşmesi kolay unutulmayacaktır. Neden mi? 24 Nisan bağlantısı nedeniyle... Yanlış üzerine yanlış yaptığımız, pot üzerine pot kırdığımız, gaf üzerine gaf yaptığımız bir konu. Biden'ın meşum açıklamasına tepki göstermedik, 14 Haziran görüşmesini garanti altına almak için. Oysa "O açıklamayı yaparsan ben seninle görüşmem" diyebilirdi güçlü bir siyasetçi. Sonra 24 Nisan sürecinin bizim için çok olumsuz geçtiğini vurguladık. 14 Haziran görüşmesinin bunu bize unutturmasını beklediğimizi söyledik. Olacak iş mi? Nasıl unuturuz böyle bir süreci, nasıl karşılık vermeyiz? Evet, sonradan 14 Haziran görüşmesinde konuyu elbette dile getireceğimizi, gerekeni söyleyeceğimizi işittik. "Hadi bakalım!" dedik. Görüşme bitti, bir gazeteci konunun açılıp açılmadığını sordu. Tarihsel yanıt: "Hamdolsun, gündeme gelmedi." Dikkat! Bu yanıtı Biden değil biz veriyoruz, biz. Biden "Çok şükür! Konuyu açmadılar" dese anlayacağız. Konu açılmadığı için mutlu olan taraf bizmişiz meğer! Biden da 'konuyu açmadıklarına göre itirazları yok' diye düşünmüştür. Belki seneye daha güzel (!) bir açıklama yapar.
Bu Brüksel serüveninin Biden tarafı. Bir de genel NATO tarafı var, gidiş nedeni NATO doruğu olduğuna göre. Biz ne kadar seviyormuşuz NATO'yu, hiç bilmiyordum, NATO yoluyla ne kadar bağlıymışız Batıya, ne kadar Batılıymışız. Oysa her fırsatta yüz elli yıllık modernleşme süreciyle hesaplaşacaklarını söyler bizimkiler. Anlatmaya gerek yok: Batılılaşma, Batıyla bütünleşmeye çalışma süreci bu. Ne oldu da birden bire Batılılığı benimsediler! Hem de nasıl! Afganistan'da Karzai havalanının kontrolünü Batı adına sağlamaya hazırız. Batının ortak çıkarları uğruna büyük bir fedakarlık bu. Ölüm tehlikesi var. Bizim cansiperane ortaya atılmamız çok sevindirdi Batılıları. "Bulduk bir akıllı!" diyorlardır. Biz de böylece Batı dünyasında yerimizi garanti etmiş olacağız. Fena mı?
Afganistan'a asker göndermekle Batılı olunmaz. Batının olumlu kurucu değerlerini, aydınlanmayı, akıl ve bilimin üstünlüğünü, insan hakları, gerçek demokrasi ve hukuk devletini içselleştirip uygulamakla Batılı olunur. Batılılık bizim Tanzimat Fermanı'yla birlikte seçtiğimiz değerler sistemidir. Tarih bu sistemin alternatifi olmadığını bize kaç kez gösterdi, biz anlamadık, gene gösteriyor, bu kez anlar mıyız bilemiyorum.