26 Ağustos 2018

Gayrimüslim azınlıklarımız

Bize yakışan, gayrimüslim vatandaşlarımızın da yüzyıllardır bizimle birlikte yaşadıklarını, bizden olduklarını görmek, onlara pozitif ayırımcılık uygulamaktır

Geçenlerde bir Fransız televizyon kanalında Büyükada’daki Rum Yetimhanesi binası konulu kısa bir yayın seyrettim. Yayının siyasal yönü yoktu. Yetimhanenin tarihi hakkında bilgi verdiler, bugünkü durumunu gösterdiler, Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı olduğunu vurguladılar, restorasyon girişimini anlattılar, bu girişimde payı olan Europa – Nostra adlı kuruluşun yetkilileriyle kısa söyleşiler verdiler ve onarımın bir an önce bitirilmesi ve bu önemli kültürel miras eserinin kurtarılması temennisini dile getirdiler.

Yetimhane konusunun hukuki yönüne yabancı değilim. Keşke bu dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bırakmadan biz kendimiz sonuçlandırabilseydik. Olan oldu. Bundan sonra bize düşen, yetimhaneye o eski görkemini yeniden kazandırmaktır. Çünkü bu yapı ülkemizin, milletimizin kültürel mirasından bir parçadır. Rum azınlığımızla bağlantısı dolayısıyla bu yapıya sanki bize yabancı bir şeymiş gibi bakmak çok büyük ayıptır. Herhalde konuya bu dar milliyetçilik açısından yaklaşan kimse artık kalmamıştır.

2018 – 19 Süper Lig Futbol sezonuna çok isabetli bir şekilde Büyükadalı Lefter’in adını verdik. Çünkü Lefter bizden biri. Ha Metin Oktay, ha Can Bartu, ha Lefter! Hiç bir fark yok.

Yetimhane binasına da öyle bakmalıyız. Ülkemizin, İstanbul’umuzun onarılması gereken tarihsel yapılarından biri olarak görmeliyiz. Geçmişle barışmak demek yetimhane gibi onyıllarca bakımsız bıraktığımız yapılarımıza sahip çıkmak demektir. Umarız gelecek yıl yetimhaneyi eski görkemine yeniden kavuşmuş olarak görürüz. Bize yakışan da budur.

Aynı şekilde, gayrimüslim azınlıklarımızın bütün sorunlarıyla yakından ilgilenmemiz gerekir.

Geçtiğimiz ay, 18 azınlık cemaati adına Rum Patriği, Ermeni patrik vekili ve Türkiye hahambaşı ortak bildiri yayınladılar. Bildirinin amacı “farklı dinlere mensup olanların baskı altında olduğu iddialarının asılsız olduğu” mesajını vermekmiş. 18 azınlık cemaati arasında süryaniler de var mıydı, bilmiyorum. Ancak, süryanilerin Lozan Antlaşması’nın gayrimüslim azınlıklarla ilgili hükümlerinden yararlanması gerektiği görüşümü bu vesileyle bir kez daha vurgulamış olayım.

Gayrimüslim azınlıklarımız böyle bir bildiriye neden ihtiyaç duydular? Bilmiyorum. Ancak, bu tür bildirilerin yayımlandığı başka ülkeler biliyorum. Genellikle, devletle iyi geçinme, korunma, ülke dışı güçlerle işbirliği suçlamalarına uğramama kaygılarıyla yayımlanmıştır bu tür bildiriler. Çoğunlukla devletin telkini üzerine yayımlanırlar. Herhalde bizim bildiri bu kategoriye girmiyordur.

Bu bildiriden bir süre sonra Episkopos Sahak Maşalyan’ın mektubunu gördük açık kaynaklarda. Mektubun ilk yarısı, övgü ve teşekkür. İkinci yarısı ise sadece Ermeni değil, diğer gayrimüslim azınlıklarımızın da yaşamakta oldukları sorunların özlü bir dökümü.

Mektubun entelektüel düzeyine ve Türkçesinin düzgünlüğüne dikkat çekmek isterim. Aklıma, Türkçemize olağanüstü katkılar yapan Pars Tuğlacı geldi. Mektubun içeriğini aktarmaya çalışmayacağım. Mektup Agos gazetesinde yayımlanmış. İnternet ortamında da kolayca ulaşılabilir. Okumanızı salık veririm. Geçmişte yaptığım bazı görevler nedeniyle mektupta anlatılan sorunların farkındayım. Siyasi irade olursa kolayca çözümlenebileceklerini de biliyorum. Maşalyan sorunların sürmesinin nedeni olarak kibarca bürokrasiyi anmış. Yanlış değil. Azınlık konularında öyle bir bürokrasimiz ve mevzuatımız var ki! Ancak, siyasi irade isterse bunları aşar.

AKP döneminin artılarından biri gayrimüslim azınlıklarla, önceki yönetimlere kıyasla, daha yakından ilgilenmesi olmuştur. Biraz daha gayret! Bu, ülke imajımız açısından da yararlı olur. Örneğin, sorunların en dikenlisi gibi görülen Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması.  Adını anmam  doğru olmaz. Çoktan Hakkın rahmetine kavuşmuş olan çok değerli bir anayasa hukukçumuz, en doğru hukuki çözümün okulun aynen eskisi gibi açılması olduğunu bana söylemişti. Değerli hukukçumuzun Atatürkçülüğüne kimsenin lâf edemeyeceğini de olabilecek bir takım tepkilere cevaben söyleyeyim.

Azınlıklarımızın etnik bakımdan bağlı oldukları ülkelerin azınlık haklarına saygı alanında olumlu sicilleri ne yazık ki yok! Yunanistan’ın Türklere, Arnavutlara, Makedonlara, Ermenistan’ın Azerilere, İsrail’in Arap vatandaşlarına nasıl baktıkları ortada. Gene Ermenistan dünyanın dört bir yanında Türk düşmanlığı pompalıyor. Ancak insani konuları, insan ve azınlık haklarını karşılıklılık ilkesi açısından ele almamak gerekir. Bize yakışan, gayrimüslim vatandaşlarımızın da yüzyıllardır bizimle birlikte yaşadıklarını, bizden olduklarını görmek, Maşalyan’ın söylediği ve Lozan Antlaşması'nın öngördüğü gibi onlara pozitif ayırımcılık uygulamaktır.

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"