Son yüz elli yılla hesaplaştıklarını birçok kez söylediler. Bazıları hızını alamadı, iki yüze çıkardı hesabı görülmesi gereken yıl sayısını. Belli ki, sadece Cumhuriyet'in kuruluşundan buyana geçen süreyi sık sık dedikleri gibi 'ara dönem' ya da 'parantez' saymak yetmeyecek onlara. Osmanlı modernleşme sürecinin öncesine dönmek istiyorlar, Cumhuriyet'in bu sürecin verimi olduğunu biliyorlar çünkü. Örneğin, Tanzimat, dini ne olursa olsun herkesi eşit ilân etmişti. Bunu herkesin içine sindirmiş olduğunu sanıyor musunuz? Tanzimat öncesine, giderek daha da öncesine özlemle bakıyorlar. Onlara göre, temel sorun dinden uzaklaşılmış olması. Dini ve dinden uzaklaşmayı kendilerine göre tanımlıyorlar elbette, ama düşüncelerinin mutlak doğru olduğuna kesinlikle inanıyorlar. Dolayısıyla amaçları her sorunun çaresi olacağına inandıkları bir dinselci düzen kurmak.
Bu kesim için Ayasofya'nın yeniden cami sayılmasının simgesel önemi çok büyüktü. 1934 kararnamesi iptal edilince kendilerini büyük bir simgesel zafer kazanmış olarak görmeye başladılar. 1934 öncesine bu kadar kolayca dönülebildiğine göre, diğer büyük dönüşlerin de zaman ve zemin uygun olunca aynı kolaylıkla gerçekleştirilebileceğini düşünmeye koyuldular. Medeni kanunda imamlara nikah kıyma yetkisi vererek zaten bir kırılma yaratılmıştı. İstanbul Sözleşmesi'nden çıkarak yeni bir adım daha atılması bekleniyor. Kadın ile erkeğin eşit olmadığını birçok kez üstüne basa basa söylediler. Zaten Meclis'te de eşitlik değil fırsat eşitliği komisyonu var. Laiklik ilkesinin kaldırılması, hilafet makamını ilga hükmünde değişiklik yapılması, eski harflere dönüş gibi hedefler de saptanmıştır. Bu hedeflere yönelik propaganda da hızlanıyor, görüyoruz. Ayasofya'da yeniden ilk ibadet günü olarak Lozan Antlaşması'nın imzalanmasının yıldönümünün seçilmesi sadece bir rastlantı mıdır? Geçmişte o kesimden Lozan aleyhine az laf işitmedik.
Geriye doğru adımların dayatma değil kitle desteği ya da rızasıyla ve CHP'nin sesini çıkartmamasının sağlanmasıyla yürütülmesi öngörülüyordur. İlk deneme Ayasofya konusunda yapıldı. Bir yönetim sorumlusunun yabancı basına söylediği gibi, müzenin camiye döndürülmesi konusunda partiler arasında oydaşma vardı. (HDP'yi partilerden saymamış yetkili. Oysa Atatürk'ün kararına tek sahip çıkan parti HDP oldu. Çok anlamlı değil mi?)
Reel politik açısından bakıldığında, özellikle CHP'nin Ayasofya konusunu gündemden düşürmek amacıyla böyle davranması yanlış görünmeyebilir. Ancak sıra öbür konulara geldikçe CHP nasıl davranacak? İktidarın ekonomik düzelmeyi sağlayamadığı ölçüde din eksenli bir siyasal propaganda kampanyası yürütebileceği öngörülüyor. CHP'nin sürekli sıkıştırılmaktan kurtulması için gündem oluşturma inisiyatifini bir an önce ele geçirmesi gerekir. Merkez sağ partilerin de nasıl davranacakları düşünülmeli. Vatandaşın öncelikle dine bağlılığa oy verdiği varsayımı nedeniyle bundan sonraki siyasal yarışma kimin daha dinselci olduğunu gösterme yarışına dönüşebilir. Ekonomik sorunların çözümü olarak bile daha çok dinselcilik gösterilebilir.
Yukarıda yazdıklarımız birçok yurttaşın aklından geçen, basına da yansıyan olumsuz bakışlar ve tahminler. Umarız hepsi yanlıştır. Olumlu tahmin yapılabilir mi? Sıradan vatandaş olarak gene de olumlu birkaç şey düşünebilmek isteriz. Bizimkiler "ben yaptım oldu" demez ve ilgili UNESCO anlaşmasından çıkmazlarsa Ayasofya konusunda UNESCO çerçevesinde bir değerlendirme sürecinin başlayacağı anlaşılıyor. Ne kadar sürer bilinmez. Ancak konunun kamu oyu gündeminden düşeceği ölçüde uzun sürebileceğini tahmin edebiliriz. Bu tür süreçler genellikle bir orta yol bulunmasıyla sonuçlanır. Umarız, öyle bir orta yol bulunur da o kesim dahil olmak üzere herkes kabul eder. Bu arada Ayasofya konusu kendi sınırları içinde münferit bir olay olarak kalmış, geriye doğru başka adımlara yol açmamış olur. 24 Temmuz günü daha iyi göreceğiz niyet nedir, nereyedir? Görülüyor ki birçok yurttaş kaygılıdır. Dikkatli olmak gerekir: geriye sarmaya çalışırken film kopabilir.