30 Kasım 2017

Ekonomi ve namus

Hukuken yanlış olmasa bile doğru olmayan, kendi ülkesine zararına olan bu tür vergi kaçırımı yapanlara namuslu denebilir mi?

Yerli ve milli ahlak anlayışımızın en önemli kavramlarından biri namustur. Gel gelelim, bu sözcük yerli ve milli değildir. Antik Yunanca nomos’dan gelir. Kabaca, yasa, töre veya düzen demektir. Ahd – i Atik ile Ahd – Cedid’in yunancalarında da kullanıldığı anlaşılıyor. Müslüman kültürüne de ithal edilmiş. Hele bizim kültürümüzde temel bir referans kavram haline gelmiştir. Bu kavram daha çok kadın – erkek ilişkileri bakımından kullanılır gibi görünür ama aslında çok daha geniş bir alanı kapsar. Sözünü tutmak, dürüstlük , doğruluk, herhangi bir işte hileye, desiseye başvurmamak gibi temel ahlaki değerleri anlatır. Namus, hukukun ötesine geçen etik bir kavramdır. Etikin hukuku aştığını ya da hukukun henüz tümüyle etikleşmediğini gösteren bir kavramdır. İnceleyin, bakın.

Bir de ekonomi sözcüğü var. Birleşik bir sözcük: Oikos’un nomos’u. Türkçesiyle evin düzeni, yasası. Evin namusu diyelim mi? Başka bir deyişle ekonomi kavramının içinde namus kavramının olduğunu görelim mi? Gülerek verdiğiniz yanıtı işitiyorum: “Ekonominin namusu mu olurmuş?” Olur. Ekonomide bütün aktörler, ne kadar, hakça olmaları koşuluyla, kurallara uyarlarsa, ne kadar üç kağıt yapmazlarsa, ne kadar kimsenin hakkını yemezlerse, ne kadar toplumun ortak evi olan devletten vergi kaçırmazlarsa ekonomi o kadar iyi işler. Çok şükür, ekonomi kavramının içinde namus kavramını gören bir anlayışımız var. Onun için “vergi namustur” demiyor muyuz? T.C. vatandaşlığı kavramına leke sürmekten çekinerek, vergi kaçıran, vergi ödemeyen vatandaşlarımıza namussuz demeye dilimiz varmıyor, ama her vatandaşımızın “Vergi namustur” düsturunu içselleştirmesini istiyoruz.

Ne yazık ki, vergi kaçırımı birçok ülkenin baş belası. Son yıllarda yeni bir tür vergi kaçırma yönteminin sık sık kullanıldığını görüyoruz. Çok para kazananlar,  paralarını, vergi yüksekse kendi ülkelerinde tutmayıp, vergilerin çok daha düşük olduğu ülkelerin bankalarına çaktırmadan aktarıyorlar.

(Genellikle bu işi yapanların nasıl para kazandıkları hakkında da saydamlık örneği sayılayamacak uyduruk bilgiler olur. Hele kısa sürede zengin olmuşlarsa!) Hukuken uzun bir süre bunda sorun görülmedi, bazı yönlerden hâlâ görünmüyor. Ancak etik açıdan bu yoldan vergi kaçırmanın doğru olmadığında herkes hemfikir. Dolayısıyla bu konuda da hukuku etik düzeyine çıkarma çabaları sürüyor, bir takım yeni yasalar çıkarılıyor. Peki bu yasalar çıkmadan önce malı götürenler ne olacak? Anlaşılan onların yanına kalacak. Peki, genel olarak soruyorum: O sırada hukuken yanlış olmasa bile doğru olmayan, kendi ülkesine zararına olan bu tür vergi kaçırımı yapanlara namuslu denebilir mi?

Siz bu soruya yanıt veredurun, ben Cannes film festivalinde bu yıl ödül almış, Fransızcasıyla “Un Homme İntegre”, yani “Namuslu Adam” başlıklı İran filmini seyre çekiliyorum.


Bir düzeltme: Geçen yazımda, BM Suriye Temsilcisi Staffan De Mistura’nın neden Türkiye’ye uğramadığını sormuştum. Uğramış, ama, anlaşılan, bu kez pek duyurulmamış. Niye? Türkiye’nin, BM’in danıştığı ülke imajı bakımından bu ziyareti geniş duyurmak iyi olmaz mıydı? Suriye konusuna nasıl olsa döneceğiz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"