07 Mayıs 2018

Edebiyatta Nobel, dökülüyor tel tel

"Edebiyat sanattan ibaret değil, aynı zamanda ticari piyasa…."

Gündemimiz seçimle o kadar mahmul (Türkçesi dolu) ki, dışarıda ve içerde bir sürü ilginç gelişme oluyor, dikkatimizi veremiyoruz. Umarız, yaşadığımız bu dönem güzel şeylere hamiledir (Türkçesi yüklü)…Umarız nur topu gibi bir demokrasi çocuğumuz olur.

Yeterince ilgilenemediğimiz dış gelişmeler arasında, edebiyat meraklıları açısından önemli bir gelişme Nobel Ödül Komitesi’nin içine düştüğü acınası hal. Bizim basına da biraz yansıdı.

Anlı şanlı Nobel komitesinin üyelerinden birinin kocası cinsel tacizci çıktı. Kaç taciz olayının faili olduğu henüz bilinmiyor; bu aşamada en az 18 şikayetten söz ediliyor. Fotografçı olduğu söylenen, ancak asıl uzmanlık alanının, bizim, afedersiniz,  argo deyimimizle fortçuluk (Fransızca frotter / sürtünmek sözcüğünden gelir. Tesadüf: adam Fransız…) olduğu anlaşılan bu zibidi, faaliyetlerini çoğunlukla Nobel akademisinin çalıştığı mekânlarda yürütürmüş. Kendisi sanatçı (!), karısı edebiyatçı (?) olan bu tacizci hakkında ilk şikayet 1996 yılında yapılmış. Hasır altı edilmiş elbette. Koskoca Nobel Komitesini küçük düşürmek için atılan bir iftira olarak görülmüş olması muhtemel.  Adam, ses çıkaran olmayınca, basın haberlerine göre, İsveç veliaht prensesine sarkıntılık etmeye kadar ilerletmiş icraatını.

“Oğuz Aral’ın ünlü tipi “Utanmaz Adam”ın gerçek hayattaki karşılığı, meğerse bir İsveçliyle evli bir Fransızmış” diye gır gıra vurabiliriz bu dramatik olayı. Ancak, Nobel komitesinin prestiji bu olayla birlikte ağır bir darbe yemiş oluyor. Komite içindeki bölünmeler, çekişmeler de bu vesileyle gün ışığına çıktı.

Akademinin 1999 ile 2009 yılları arasında Daimi Sekreterliğini yapan Horace Engdahl, şimdiki Daimi Sekreteri, Nobel tarihinin en kötüsü diye suçluyor, Komitede liderlik sorunu olduğunu öne sürüyor. Anlaşılan, günümüz dünyasında Nobel Komitesinde bile lider arıyorlar.

Horace Bey’in boşandığı karısı da Akademi üyesiymiş. O da ne olup bittiğini komite üyelerinin bildiklerini, ama göz yumduklarını söylüyor.

Vay be! Neymiş bu nobelciler…Bunların verdiği ödüle ne kadar güvenebilirsiniz?

Daha önce de başka bir yerde yazmıştım. Nobel küresel düzeyde en prestijli ödül, ama bu ödülü verenleri edebiyatçı değerleri bakımından tanımıyoruz. Ne kadar anlarlar edebiyattan, küresel düzeyde edebiyata katkıları ne olmuş bilmiyoruz. Edebiyattan anladıklarını hiç sorgulamadan kabul ediyoruz. Herhalde edebiyattan anlamıyor değiller, ama hiç biri, örneğin bir George Steiner ya da Jean Starobinski ya da Harold Bloom düzeyinde değil. Aslında Nobel küresel bakımdan en önemli ödülse jürisini saydığımız isimlerin çapında kişilerden oluşturmak gerekir.

Nobel edebiyat ödüllerine zaten mesafeli yaklaşılırken bu ödülleri veren kurumun cılık çıkması oldukça vahim bir gelişme. Bu yıl verilmeyecekmiş Nobel edebiyat ödülü. Gelecek yıl, herhalde kurumsal toparlanma yapıldıktan sonra verilecekmiş, ama olan oldu bir kere…Nobel Edebiyat Ödülünün prestiji fena sarsıldı.

Ancak, gelecek yıl, belli olmaz, edebiyat piyasasının ihtiyaçları dolayısıyla gene Nobel'i göklere çıkarmalar başlar, her şeyden önce kitapları sattırmak için. Edebiyat sanattan ibaret değil, aynı zamanda ticari piyasa….

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"