Dünya Sağlık Asamblesi’nin 18 - 19 Mayıs toplantısı oydaşmayla kabul edilen bir kararla sonuçlandı. ABD, AB ve Avustralya Covid-19’un nasıl çıktığının, yayıldığının bağımsız bir soruşturma konusu yapılmasını istiyordu. ABD, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) performasının da aynı şekilde araştırılmasında ısrar ediyordu. Çin ise soruşturulmayı istemiyordu. Al takke ver külah, sonunda AB’nin hazırladığı bir metinde mutabakat sağlanmış. Metne göz attım. Anladığım kadarıyla, oylamaya giderek üyeler arasında bölünme yaratmak ve Çin’in olumsuz oy verebileceği bir metni oylamaya sunmak istememişler. Eh, Çin’in de evet diyeceği bir metin ancak sulandırılmış bir metin olabilirdi. Öyle olmuş.
Soruşturma, araştırma gibi sert kavramlar yerine değerlendirme kavramı yeğlenmiş. Elbette değerlendirmenin "yansız, bağımsız ve kapsamlı" olarak nitelenmesi kararın can alıcı noktası. Ne var ki, değerlendirme işlemini başlatmak için düğmeye basma görevi DSÖ Genel Müdürü’ne verilmiş. "En erken uygun zamanda ve üye ülkelerle danışarak" süreci başlatması isteniyor. Bunlar da oldukça sulandırılmış ifadeler. Elbette, ciddi bir değerlendirme yapılması isteniyorsa bu metne dayanarak da yapılabilir. Ancak, değerlendirilmeye pek arzulu olmayan tarafların karar metni gibi uygulama sürecini de sulandırmak için uğraşacakları açık. Bakalım, ABD bu kararın uygulanmasını ısrarla izleyecek mi? Trump kendi hatalarının faturası Çin’e ve DSÖ’ye kesme çabasını sürdürse özellikle ABD başkanlık seçim kampanyası sırasında bu değerlendirmeden yararlanmayı isteyecektir.
Trump’un yaklaşımları kaba saba, ancak hem Çin’de ne olup bittiğinin araştırılması, hem de DSÖ’ye ihtiyacı olan reformları sağlayacak şekilde bir yeniden göz atılması gerekiyor. Çin bu belayı insanlığın başına sarmanın sorumluluğundan kaçamaz. Açıkcası, salgının ilk döneminde dünyayı sarsıcı bir şekilde uyarmaktan çok kendi imajlarını kurtarmaya çalışmayı tercih ettiler. DSÖ’nün uyarıları da teknik düzeyde kaldı.
Böyle bir kararın çıkması gene de uluslararası işbirliğinin sağlanması açısından olumlu bir zeminin oluşmasına yol açabilir. Kararın AB tarafından kaleme alınmış olması da AB’nin uluslararası etkisini ve bir ABD – Çin çatışmasında AB’nin arayı bulma görevi yapılabileceğini göstermesi bakımından olumlu bir gelişme oldu.
Salgının başlangıç döneminde AB ve üyeleri çok olumsuz görüntüler veriyorlardı. Ancak zamanla toparlanma görüldü. Sanıyorum, AB kurumları bundan böyle sağlık konularında daha etkin olacaklar. Öte yandan, AB Komisyonu'na, salgından etkilenen bölgelere ve sektörlere yardım etmek üzere 500 Milyar Avro borçlanma yetkisi vermeye yönelik Alman – Fransız önerisini bir devrim olarak görenler var. Aslında üyelerin ortak borcu olacak bu, piyasalara ve ekonomiye harekete getireceği anlaşılıyor. AB bu salgından daha etkin bir birlik olarak çıkma ihtimalini güçlendiriyor bence. Göreceğiz elbette.
Bu arada, AB Konseyi’nin "Batı Balkanlar ve Türkiye ile AB arasındaki ekonomik ve mali diyalogun ortak sonuçları" belgesi yayınlandı 19 Mayıs günü. Salgın Türkiye ile AB arasında bazı konularda diyalog olanaklarını artırmış görünüyor. Ne derece diyalog yapılıyor, gümrük birliğinin güncellenmesi hedefine doğru adım atılır mı, bilemiyorum, ama bu belge AB ile ilişkelirimizin sürdüğünü göstermesi bakımından önemli. Türkiye’ye yapılan altı grup tavsiyeyi görüyoruz bu belgede. Uzmanca incelenmesi gereken bir belge, ancak bazı hususlar hemen göze çarpıyor. Örneğin, hukuk devletinin, iş insanı örgütleri ve sosyal partönerlerle diyalogun güçlendirilmesi, işsizliğin artmasının önlenmesi, her alanda saydamlık, işsizlere sosyal yardım, merkez bankasının kendi bildiği şekilde (own discretion) bir mali politika uygulaması (yani bağımsız davranması demek) gibi bir çok husus bu dönemde ekonominin kapalı kapılar ardında "biz yaptık oldu" mantığıyla değil, geniş bir görüş alış verişi ve dialog ortamında yönetilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Biz de aynen öyle yapıyoruz zaten. Değil mi?