20 Temmuz 2018

Dışişlerini dişleye dişleye...

En büyük sınav, Suriye ya da AB politikası değil, kurumuna sahip çıkıp çıkamama olacaktır

Yeni bir sistem kurmak amacıyla devlet yapılarında köktenci değişiklikler yapılıyor. Bir bakıma bürokrasi hallaç pamuğu gibi atılıyor. İyi mi olacak, yoksa kötü mü? Zamanla göreceğiz. Şimdilik gördüğümüz, bu değiştirmelerin, bütün paydaşları kapsayan geniş bir tartışma ve değerlendirme sürecinin verimleri olmadığıdır. Adeta tepeden inme bir değiştirme yöntemi uygulanıyor. Bize özgü bir “ben yaptım oldu” görünümü gözden kaçmıyor. Kamu yönetimi uzmanlarının ve uzman kuruluşlarının, kamu çalışanları sendikalarının bu değişitirmeler konusunda ne düşündükleri basına pek yansımıyor.

Daha da önemlisi, devletimizle yaşıt olan ana muhalefetin bu konuda ne düşündüğünü bilemiyoruz. Ana muhalefetin bırakın etkisini, ciddi bir tepkisini bile göremiyoruz.  Ana muhalefet aslanları gene birbirini parçalama girişimleriyle meşgul. Esef verici bir tablo...Yazıklar olsun!

Muhalefet bu kadar silik olunca iktidar kendi bildiğini daha rahatça okur elbette. Yeni sistemin tırpanından Cumhuriyetten daha eski ve kendine göre gelenekleri, yerleşmiş kimliği olan kurumlar da kurtulamayacak anlaşılan.

Dışişleri Bakanlığı da bu tarihsel kurumlardan biridir. İktidarın, kültürel ve ideolojik nedenlerle, Dışişleri Bakanlığının profesyonel mensuplarından haz etmediğini baştan beri biliyoruz. Bir partiye veya ideolojiye değil, devlete hizmet anlayışıyla yetişmiş profesyonel kadrolardan birdenbire vazgeçemedikleri için yavaş yavaş saf dışı bırakma yönteminin izlendiğini de görüyoruz. Meslek dışı büyükelçi atamalarının yavaş yavaş artması bu sürecin bir parçası. Yeni sistemde meslek dışı büyükelçi sayısı patlama yapması da olasılık dışı değil.

Reis - ül küttaplıktan beri var olan bu kurumu, basın haberlerine bakarsak, tedricen, dişleye dişleye dönüştürme sürecinde yeni bir aşamaya gelinmiştir. Her hangi bir yerde 5 yıl çalışan biri Dışişleri Bakanlığında genel müdür olabilecektir. Kurum içinde yükselme kriterleri daha muğlak hale getirilmiştir.

Olacak iş değil, ama oluyor! Dışişleri Bakanlığı sınavla girilen bir kurumdur. Meslek memuru ya da konsolosluk ve ihtisas memuru olmak için zorlu bir sınavı vermek zorundasınız (Eskiden daha da zordu).  Meslek içinde yükselmek için belirli bir süre sonra ikinci bir sınavı daha geçmeniz zorunludur. Büyükelçi olmak için en aşağı yirmi başarılı yılı geride bırakmanız gerekir. Genel müdürlükler de büyükelçiliğe denktir. Dışişlerinde meslek büyük ölçüde yapılarak öğrenilir. Dışarıdan gelenlerin, sahaya inip futbol oynamaya çalışan seyircilerin haline düşmesi büyük ihtimaldir.

Dışişleri şimdiye kadar siyasete karışmamış, uzmanca profesyonel hizmet vermiş bir kurumdur. Neden bu kurumla uğraşıyorsunuz? Meraklıysanız diplomat olmaya, girin giriş sınavlarına, kazanın, siz de diplomat olun!

Milletvekili olan emekli büyükelçilerimizden, parti farkı gözetmeksinizin bir araya gelip onları yetiştiren kuruma sahip çıkmalarını bekliyorum.

Sayın Dişişleri Bakanı'mıza yeni dönemde başarılar dileriz. Onun için en büyük sınav, Suriye ya da AB politikası değil, kurumuna sahip çıkıp çıkamama olacaktır. Kurumuna sahip çıkan bir bakan olarak tarihe geçmesini gönülden istiyoruz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

Meksika'daki kadın

İnanılır gibi değil ama gerçek! Meksika'nın dini Guadalupe Bakiresi dinidir. Başka bir deyişle, bizim açımızdan önemli olan, Meksika'nın kendine özgü bir hristiyanlık, nerdeyse yeni bir din benimsemesidir. Başat figürü de bir kadındır. İşte maço Meksika! Ey Kibele! Sen nelere kadirsin!