19 Şubat 2019

Davos ve Münih

Bir yandan dünyada önemimizin gittikçe arttığına kendimizi inandırmaya çalışırken, öbür yandan gittikçe içimize kapanmıyoruzdur, umarım

İki önemli yıllık uluslararası toplantı geride kaldı. Birincisi ocak ayı sonunda yapılan Davos, ikincisi geçtiğimiz haftaki Münih Güvenlik Konferansı.

Her iki toplantı da bizim medyaya fazla yansımadı. Oysa eskiden en az iki hafta Davos ile yatıp kalkardık. Gerçi bu yılki Davos’a siyasi katılım pek parlak olmamış. Trump ‘gelmiyorum’ deyince, anlaşılan, diğer liderlerin de ilgisi azalıvermiş. Bu yılki toplantının en sönüklerden biri olduğu söyleniyor. Merkel’in, Japon Başbakanı’nın varlıkları heyecan yaratmamış. Siyasi düzeyde ilgi çeken gelişme, Brezilya’nın yeni Cumhurbaşkanının ne kadar inanmış bir kapitalist olduğunu anlatan konuşması. Bakalım ülkesine yabancı sermayeyi ne ölçüde çekebilecek?

Yabancı basın haberlerine göre, toplantıda küresel ekonominin yakın geleceğine ilişkin genel bir karamsarlık görülmüş. İyimser konuşan tek ülke temsilcilerinin Çinliler olduğu söyleniyor.

Çin ekonomisinde yavaşlama olaacğı iddia edilse de bugünkü küresel kapitalizminin en çok kazananı Çin.

88 yaşındaki Soros konuşmasında Çin’in liderini “açık toplum yanlılarının en tehlikeli hasmı” olarak nitelendirdi. Soros’un daha önce de Trump için “sahtekâr” dediği anımsatılıyor. Soros ilginç bir kişilik, doğrusu. Bizim medyadaki imajına uyuyor mu bu söyledikleri?

İlgimi çeken bir görüş Hollanda Başbakanına ait. Trump’ın uluslararası sisteme itirazlarının bazı reformlar yapmak için fırsat teşkil edebileceğini öne sürmüş. Örneğin, mutlaka daha iyi çalıştırılması gereken Dünya Ticaret Örgütü’nde yeni düzenlemeler, BM sisteminde değişiklikler yapılması gibi... Mantık düzeyinde dikkate değer bir yaklaşım. Ancak, günümüzdeki uluslararası toplumun “şerden hayır” çıkartabilecek esnekliğe sahip olduğu konusunda derin kuşkularım var.

Münih Güvenlik Konferansının daha parlak geçtiği anlaşılıyor. Dünya güvenlik haritasında kritik bir konumda olan ülkemizin bu konferansı daha iyi değerlendirme alışkanlığı edinmesi gerekir. Bakın İran’a! Dışişleri Bakanları Cevad Zarifi bu fırsatı kaçırmayarak, etkileyici bir şov yaptı.

Bu yılki konferansın raporunun başlığının meali: Parçalanan dünya düzeninin parçalarını kim bir araya getirecek? Bizi ilgilendiren stratejik konuların hemen hepsi bu konferansta tartışıldı, Orta Doğu ve Suriye dahil.

İran’ın yanı sıra Rus Dışişleri Bakanı’nın da bu konferansa katılması önemli. Münih Konferansının ana fikri, Batı’nın öngördüğü şekliyle dünya güvenlik düzenini korumak olarak düşünülebilir. Böyle bir forumda Rusya, İran gibi ülkelerle diyalog kurulması havayı yumuşatma çabaları bakımından yararlı.

Bu arada, Mike Pence, Türkiye’nin S-400 alımı sürecine kuvvetli ifadelerle karşı çıkmış. “Hadi canım sende!” denebilecek bir çıkış değil, hele uluorta yapıldığı düşünülürse... Açıkçası,  ABD’ni, S-400’leri almamız halinde bir tepki vermeye bağlamış...

Davos, Münih gibi toplantıların ülkemizde artık eskisi gibi ilgi çekmemesinin nedenleri hakkında birçok şey söylenebilir. Bir yandan dünyada önemimizin gittikçe arttığına kendimizi inandırmaya çalışırken, öbür yandan gittikçe içimize kapanmıyoruzdur, umarım.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"