Dağlık Karabağ için kabul edilen ateşkes haritasına bakıyorum. Belki yirmi beş yıl önce düşünülen haritayı anımsatıyor, ama farklı. Dağlık Karabağ'da nüfus oranı Ermeni yüzde yetmiş – seksen, Azeri yüzde yirmi - otuz gibidir, Şuşa Azeri'dir. Harita bunu yansıtıyor. Dağlık Karabağ'ın çevresi Azerbaycan'dır. Ermenistan bunu keşke başından kabul edip uslu dursaydı da bugünlere gelinmeseydi. Dağlık Karabağ ile Ermenistan bağlantısı Laçin koridoru yoluyla olacak. Sadece koridor. Çevredeki topraklar Azerbaycan'ın elinde. Buna karşılık Nahçıvan ile Azerbaycan'ın geri kalanı arasındaki bağlantı da sadece bir koridor aracılığıyla olacak. İşte burada yirmi – yirmibeş yıl önceki çalışmalardan can alıcı farkılılık var. Laçin koridorunun çevresinde daha geniş bir toprak parçasının Ermenistan'a bırakılması karşılığında Nahçıvan ile Azerbaycan arasında sürekliliği sağlayacak şekilde genişçe bir toprak parçasının da Azerbaycan'a verilmesi gerekir. Azerbaycan'ın böyle bir hedefi var mı? Türkiye'nin böyle bir hedefi var mı? Eskiden vardı. Şimdiyse bilmiyoruz. Ancak, kamuoyuna yansıyan bilgiler ışığında görünen, Stalin'in haritasının yaşatılacağı yönündedir. Rusların insafına kaldık. Eğer bir diplomatik başarıdan söz edilecekse bence nihai çözümün parçası olarak andığımız türden bir toprak değişimine doğru adım atılmış olması gerekir. Atıldı mı, atılmadı mı, bu aşamada bizim bilmemiz şart değil elbette.
Aynı zamanda Ermenistan ile ilişkilerimizde de gelişme sağlanması gerekir. Bu, başlarsa, karmaşık bir süreç olacaktır. Ermenistan'ın da tarihsel nefret değil geleceğe yönelik işbirliği arzusuyla davranabilmesi böyle bir sürecin koşullarındandır. Üç Kafkas ülkesiyle yakın ilişki kurmaktır Türkiye'nin uzun vadeli yararına olan, gaza gelip Ermenistan'ı, ne yazık ki onların önemli bir kesiminin yaptığı gibi, ebedi düşman gibi görmek değil. "Türkiye'nin düşmanları yoktur, dostları ve potansiyel dostları vardır." demek gerekir.
Ne yazık ki, bizim Kafkasya'da ilerleyebilmemiz Ruslara bağlı. Ruslar Türkiye'nin Azerbaycan ile toprak bağlantısının güçlenmesini istiyor mu? Ruslar Türkiye ile Ermenistan arasında iyi komşuluk ilişkileri ve işbirliği kurulmasını istiyor mu? Gürcistan'a bakışlarımızın farklılığı ortada. Ruslarla istediğimiz ölçüde anlaşamazsak Kafkasya politikasına Batılı aktörleri katmamız gerekebilir. Eğer öyle ileri hedeflerimiz olmayacaksa Kafkasya politikasının gerçekçi ayarlamalarla ilerlemesi beklenir. Ancak o zaman, sanki Kafkasya'da yeni bir efendiymiş gibi iç kamu oyuna hava basmaktan da kaçınmalı, tuhaf kaçıyor.
Bütün bunlar Ankara'da düşünülüyor mu? Bilmiyoruz. Ancak iktidar mevzilerinden acayip bir propaganda yaylım ateşi açıldığını görüyoruz. Kulağıma geldi. "Kafkasya'da yeniden Türk postalı" diyenler varmış. Gerçekten varsa, ne kadar çirkin bir lâf. Hiçbir T.C. vatandaşına bu lâfı yakıştıramam. Ayrıca çelişkili. Türk postalının, basmasına Ruslar izin verirse, basacağı toprak Azerbaycan toprağı, düşman ya da hasım toprağı değil. Kaldı ki, Azerbaycan toprağına Türk gözlemci göndermek için Azerbaycan'dan değil Rusya'dan izin almaya çalışmak hem Türkiye hem de Azerbaycan için ciddi bir zaafiyet göstergesidir. Bu hususa kimse dikkat çekmiyor. Ruslardan izin alıp Azerbaycan'a gözlemci göndermeyi diplomatik başarı olarak satmaya çalışmak şimdiki yöneticilerimizin algı operasyonu. İç kamu diplomasisinde başarılı oluyorlar doğrusu, dış diplomaside, kamu yönü dahil pek bir şey yapamıyorlarsa da.
Kafkasya'da kimin efendi olduğunu Putin'in son demecinde gene gördük. Putin bundan böyle Dağlık Karabağ'dan sorun diye söz edilmesini istemiyor. Verdiği mesaj belli: "SSCB yıkıldı. Kontrol dışı kaldınız. Birbirinizi yediniz. Şimdi Rusya olarak geri geldik. İki tarafı da asker bulundurarak kontrol edeceğiz. Artık bundan sonra uslu duracaksınız. Beni dinleyeceksiniz."
Kamuoyuna yansıyan bilgiler ışığında ben Dağlık Karabağ konusunda önemli bir diplomatik başarımızı göremiyorum. Tersine, Rusya'nın bölgeye "Bu âlemin kralı benim" dercesine dönmesine engel olamadık. Elbette, bu arada Rusya bizi, Türkçemizdeki o müthiş deyişle, "İdare ediyor, edecek". Biz de kendi dış politikamızda "vaziyetleri idare etmeye" çalışıyoruz. Bakalım daha ne kadar sürecek?