Trump – Putin zirvesinde neler konuşuldu, hangi konularda mutabakat sağlandı, hangi konular açıkta kaldı, henüz tam olarak bilmiyoruz. Tahmin ederiz, iki taraf için de gereği hem ayrı ayrı hem ortaklaşa yapılacak önemli izleme çizelgeleri oluşmuştur. Zamanla ortaya çıkar.
Dünya toplantıda ne olduğunu merak etmekten çok Trump’ın toplantı sonrasında basın toplantısında söylediklerine odaklandı. Çünkü şimdiye kadar hiç bir ABD Cumhurbaşkanı Rusya’nın savunuculuğunu üstlenmemişti. Trump varken Putin’in ABD’nde bir lobi şirketi ya da avukat tutmasına gerek yok. Güya Rusya ABD seçimlerine burnunu sokmamış. Trump Putin’den ne aldı ki, onu böyle canla başla savundu? Böylece ABD’deki siyasi, hukuki risklere karşı kendini de savunmuş olduğunu düşünüyor olmalı.
Putin her zamanki gibi rahat, özgüvenli bir görüntü verdi. Bir dünya kupası topunu Trump’a armağan ettikten sonra “Top senin sahanda” diyerek güzel bir diplomatik gol de attı.
Şimdiye kadar bu tür zirvelerde ABD Başkanları belirli bir değerler dünyasının lideri konumunda görünür, Rusya’dan taleplerini sıralar, üstte kalmaya özen gösterirdi. Rusya karşısında altta görünen ilk ABD lideri Trump oldu. Bakalım, bunun iç politikadaki faturası ne olacak. Trump’un performansına gösterilen sert tepkiler nereye varacak? Trump, ülkesine dönünce, Rusların seçimlere dışarıdan karıştığını kabul ettiğini söyleyerek bir geri adım attı. Ancak bunu, kendisine gösterilen tepkileri görünce mi yaptı, yoksa yeni bir tutarsızlık örneği mi sergiledi? Bu sorunun yanıtı açık...
Bütün bunlar Trump’ın umrunda mı? Bilemiyoruz. Alıştığımız Batılılardan, Amerikalılardan değişik bir zihin dünyasında yaşıyor Trump. Lâf olsun diye bildirilere imza atıyor, önüne sürülen konuşma notlarını şöyle bir okuyor, ama Batı’yı tanımlamak için dile getirilen değerlerle ilgisi aslında hemen hiç yok. NATO’ya bile sırf mali külfet açısından bakıyor. Ona göre, AB, Kanada, Rusya, Çin, hepsi bir. Konusuna göre rakip ya da işbirliği yapabileceği birer partöner. Var olup olmadığı tartışılabilecek bir ticari rekabet nedeniyle AB’ye düşman demek aklı başında bir Amerikalı devlet adamının yapacağı iş değil. Trump, bir devlet başkanından çok şirket yöneticisi gibi davranıyor. Bugün Putin ile arası iyi görünüyor, ama yarın ne yapacağı hiç belli olmaz. Elbette, kabahat Trump’da değil, onu seçenlerde, ona destek olanlarda. Malzeme bu...
Zirvede bizi güncel bakımdan en çok ilgilendiren konu Suriye. Bizimkiler iki tarafla da temas ederek neler konuşulduğunu öğreniyorlardır. Basına yansıyanlar bir hususu teyit etmemize olanak sağladı. Trump’un önceliği Suriye değil, İsrail’in güvenliği. İran’ın Suriye üzerinden İsrail’e yönelik olarak oluşturduğu tehditin ortadan kaldırılması Trump’un öncelikli hedefi. Bunu bir çok kez yazdık zaten. Trump Suriye’nin geleceğine de bu açıdan bakıyor. Diğer konular, Kürt konusu da ikincil. Bunu görerek Suriye politikası izlemek gerekir.
Netanyahu da asıl sorunun İran olduğunu, Esad ile yaşabileceklerini dile getirdi. Bu da şaşırtıcı değil. Esad’ların Suriyesi ile İsrail arasında Filistin’e karşı adı konulmamış bir çıkar birliği bulunduğu 1980’lerden beri öne sürülür.
Trump İran’ın Suriye’deki davranışlarını kontrol için Putin’e yönelmiş, anlaşılan. ABD Suriye’de kendi etkisini kendi kendine indirgediğinden beri Rusya ön plana çıktı. İsrail’e yönelik İran tehditi ortadan kalkınca Suriye’den çekilmeyi düşünen Trump Rusya’nın bölgede ağırlığını arttırmasından yakınmıyor, tersine bu gelişmeden yararlanmaya çalışıyor. İran ile İsrail arasında adeta arabulucuk yapan Rusya bakalım Trump’un beklentilerini ne kadar karşılayacak? Bence bu beklentileri Trump’a karşı bir koz olarak kullanacak. Putin “Top senin sahanda” dedi ya...
ABD’nin Orta Doğu politikalarını yeniden toparlaması gerekiyor. Rusya ile işbirliği yapması da gereklidir, ancak bu kadar dağınık kafayla Trump Orta Doğu’da İsrail’e bile zarar verir.
Bize gelince, herhalde görüyoruzdur: Trump’ın ipiyle kuyuya inilmez, ama onu da idare etmek gerekiyor, ABD’deki diğer kurumların gücünü unutmadan elbette.