01 Haziran 2019

Bu bayramın da tadı yok

Gene yargı reformu dediğimiz sırada, Trump bir telefon çaktı, bir ABD vatandaşı daha serbest bırakıldı

Kadri Gürsel’in yeniden içeri alınması ve bileklerine kelepçe takılması görüntüleri hukuk ve adalet adına yeni bir karabasan. Çok canım sıkıldı. Kadri Bey’i tanımam. Ancak onun beyefendi üslûbunu ve üst düzey gazeteciliğini takdir eden okurlardan biriyim. Çok ayıp ettiler. Sonra güya yanlış düzeltildi, ama Türkiye’ye, Türkiye’nin imajına büyük zarar verildi. İngilizcede denildiği gibi, “damage is done.”

Sadece Gürsel’in durumu mu canımızı sıkan? Diğer Cumhuriyetçiler (sözcüğün iki anlamında), diğer yazarlar, aydınlar, siyasetçiler? Olacak iş mi? Eleştirel akıl kültüründen yanaysan, böyle bir ülkede neyin bayramını yapacaksın?

Gürsel ile ilgili kabul edilemez gelişmenin yeni yargı reformu açıklamasıyla aynı döneme rastlaması tam bize göre bir çelişki. Aklıma dokuz on yıl öncesinin yargı reformu geldi. O zamanın “yetmez ama evetçilerinin” çoğu bugün “yeter, yeter” diyorlar. Ancak “yetmez ama evetçilik” bir ruh galiba. Eski gövdelerden çıktı, kendine yeni gövdeler buldu. Baksanıza:  Kraldan daha kralcı tavrıyla yeni reformu nasıl savunuyor, nasıl hareretle alkışlıyorlar? Nerdeyse sahneye fırlayıp öpecekler... Bunlar da yeni “yetmez ama evetçiler”...

Reform diyorlar, ama nesi reform zamanla göreceğiz. Ben önemli bir şey ummuyorum. Turgut Kazan’ın Duvar’da yayınlanan yazısını okuyun, anlarsınız.  Bir örnek: Yeşil pasaport konusunda avukatlar arasında ayırımcılık öngörülmesi hangi hukuk anlayışıyla bağdaşabilir?

Gene, “biz reform yapıyoruz” dediğimiz sırada, AB Komisyonu Türkiye raporunu açıkladı. Her yıl daha kötü bir rapor çıkıyor. Elbette, sorun bizden kaynaklanmıyor, AB Komisyonu görevlileri her yıl daha kötü yazıyorlar (!). Hele bizdeki yargının bağımsızlığını hiç anlamamışlar. Yönetimimiz adına yapılan bir açıklamayla küffara verdik ağzının payını... Onlar da nasıl korkmuşlardır ama?

Gene yargı reformu dediğimiz sırada, Trump bir telefon çaktı, bir ABD vatandaşı daha serbest bırakıldı. Kimdir, neden içerdedir? Bilmiyorum. İçerde haklı olarak tutulduğuna dair bir yazı okumuş da değilim. Ne var, burada önemli olan yargıya gene siyasi müdahale yapılmış olması. Elbette, başımızda S – 400 meselesi varken Trump amcanın küçücük bir ricasını geri çevirmek olmaz. Zaten bizi eleştirenler hiç anlamıyorlar devlet yönetiminde yapmaya çalıştığımız devrimi. Erkler ayrılığı olunca ayrılık çıkar, adı üstünde. Erkler uyumu olunca devlet tıkır tıkır işler... Neyse Trump anlıyor bizi, hattâ imreniyor...

Tam yargı reformu derken, neler oldu neler? Bir de ekonomik sorunları bu dönemde iyice kaktılar başımıza. Kısa bir süre önce, yargı reformu yapınca yabancı sermaye geleceği müjdesini de alıp pek sevinmiştik. Bugün ekonomimizin son çeyrekte küçüldüğü haberini okuduk. Oldu mu şimdi? Büyük Türkiye, herkesin kıskandığı yükselen güç Türkiye, Osmanlıyı dirilten Türkiye nasıl küçülür?  Olsun! Bizi yönetenlerin yaşayıp çalıştıkları yerler devamlı büyüyor. Yabancılar onlara bakıp “Bu büyük bir ülke” derler nasıl olsa! Gerisi hikâye...

İşte bazı Bayram öncesi gözlemleri... Eskiden 'Şeker Bayramı' derdik. Şeker sözü unutuldu. Niye unutulduğunu bu kez daha iyi anlıyorum. Bayramın tadı kalmadı.

Gene de iyi bayramlar...

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"