Halkımız, futbol dünyasında kuralların uygulanması konusunda çok duyarlıdır. Maçlar, kurallar açısından dikkatle izlenir. Hakemin doğru karar verip vermediği, evlerde, televizyonda, kahvelerde, dairelerde, her yerde uzun uzun tartışılır. Kuralları uygulamadığı ya da yanlış uyguladığı düşünülen hakemlere en zarif argo deyimlerle iltifat etmekte bizim üstümüze yoktur. Şike davaları, söylentileri unutulmaz. Haksızlığa uğrandığı düşünülürse bunun yıllarca takipçiliği yapılır. Kurallar hukuk demektir. Halkımız futbol konusunda takdire şayan bir hukuka bağlılık kültürüyle davranır.
Prof. Kemal Gözler’in geçtiğimiz 19 Nisan günü T24’de yayınlanan “YSK’nın mühürsüz oy kararı hukuka uygun mu?” başlıklı incelemesini okudum. Mükemmel bir hukuki analiz metni. Hiç bir tereddütüm kalmadı: Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) mühürsüz oyları geçerli sayması yasaya aykırıdır. Üstelik yasanın lâfzı da, ruhu da o kadar açık ki! “Arkasında sandık kurulu mühürü bulunmayan, ...oy pusulaları geçerli değildir.” Bu ifadenin yorum kaldırır hiç bir yanı yok. YSK’nın bu yasa hükmünü ihlâl etmeye oylama devam ederken karar vermiş olduğu anlaşılıyor. Düşünün bir! Maç devam ederken hakem bir kuralı beğenmeyip uygulamıyor. Buna kaç izleyici sessiz kalabilir? Dikkat: bu kez, sonuçları devlet yönetim biçimini değiştirecek, vatandaşların hepsinin geleceğini etkileyecek bir oylamadan söz ediyoruz. Bu kadar kritik bir oylamanın meşruiyetinin hiç tartışılmaz nitelikte olması gerekir. Oylamanın kurallarını belirleyen yasal hükümlerden biri, yasanın uygulanmasını takip etmesi gereken organ tarafından ihlâl edilirse o oylamanın meşru olduğunu savunmak hukuken mümkün olabilir mi?
Çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Kimseye bu sorunun nasıl çözümleneceği konusunda akıl vermeye kalkışmayacağım. Ancak bu sorunun mutlaka çözümlenmesi gerektiğini her ciddi vatandaş gibi ben de görüyorum. Geçerli sayılan mühürsüz oy pusulası sayısı nedir? Bunlar sayılmayınca sonuç değişir mi? Mühürsüz oy pusulalarının, en azından YSK’dan “o pusulaları geçerli sayın” talimatının geldiği ana kadar bir tutanağı yapılmış mı? Yapıldıysa o tutanaklar nerededir? Yapılmadıysa neden yapılmamıştır? Oy pusulaları neden mühürlenmemiştir? Bu sorulara da vatandaş olarak elbette yanıt bekliyorum. Beklentilerimin bireysel seçme hakkımın asli unsurlarından olduğunu düşünüyorum. Ancak bütün bu sorulardan daha önemli konu, yasanın ihlâl edilmiş olmasıdır. Karşımızda dramatik bir hukuka aykırılık tablosu bulunmaktadır. Kendi adıma söylüyorum: evet oylarının çok daha yüksek olacağı ama hukuki açıdan tartışmasız bir sonucu bugünkü duruma yeğ tutardım. “Siz bu sonuçlarla idare edin. Referandum tekrarlanırsa yüzde 48,6 oranını düşünüzde görürürsünüz.” şeklinde yorumları hukuki açıdan ilkellik, ilkesizlik olarak görüyorum. Kırk yıldır, Türkiye’de hukuk üstün olsun, hukuk devleti güçlensin diye uğraştık. Bugünleri de mi görecektik?
Ülkemizde, özellikle ana caddelerde apartman inşa edilirken zemin katlar, dükkan olarak kullanılması için oda bölümlenmesine gidilmeksizin geniş alan olarak yapılır. Apartmanın üst katlarını taşıması için destek sütunları konur ya da mevcut sütunlara dokunulmaz. Sonra bir aklı evvel çıkar, dükkanın alanı genişlesin diye o sütunları yıkar. Bir gün bakarsınız, apartman çöküvermiş. Milletin, devletin kaderini ilgilendiren hayati konularda yasaları ihlâl edersek hukuk devleti o apartmanlara benzeyebilir.
Türkçede bir lâf vardır: Ben yaptım oldu. Başka dillerde böyle bir lâf var mıdır? Göğsümüzü kabartacak bir istisnai tutum değildir söz konusu lâfın yansıttığı hukuk, kural tanımaz anlayış. Hukuk devleti “Ben yaptım oldu” anlayışıyla güçlenemez. Bu kadar önemli bir referandumun hukuka uygunluğuna gölge düşerse o referandum sonuçlarına dayanarak yapılacak yeni düzenlemeleri hangi ciddi vatandaş içine sindirebilir?