18 Temmuz 2018

Başka bir dünyanın kupası

Nasıl futbol Fransa’da entegrasyona katkı sağlıyorsa, ülkemizde de vatandaş kavramını dinsel kimlikleri aşan bir şekilde anlamamıza yardımcı olur

Bir futbol dünya kupası daha geride kaldı. Benim favorim Fransa idi. Desteklediğimden değil, teknik olarak beğendiğimden. En iyi ekipler sıralamasında Fransa’ya yakın olarak Belçika, Hırvatistan ve Brezilya’yı görmüştüm. Belçika ile erken karşılasması sevdiğimiz Brezilya’yı yarı finalden, belki de finalden etti. Biz gene turnuvada yoktuk.

Sonuç olarak bir kez daha Avrupalılar üstün geldi. Beğenmediğimiz, hınçla, hasetle baktığımız, her gün biraz daha uzaklaştığımız Avrupa’dan, için için bir rekabet duygusuyla baktığımız  Avrupa’dan, Avrupa Birliği’nden çıktı turnuvanın birincisi ve ikincisi. Biz baktık da baktık.

Yalnızca oynanan futbola bakmadık. Devlet yöneticilerinin futbolcularla iç içe olabilmelerine, birbiriyle kucaklaşabilmelerine, sıradan insan gibi davranabilmelerine hayretle baktık. Bir kadın devlet başkanının samimi davranışları bizi pek şaşırttı. Nasıl oluyor da insanlar bu kadar rahat davranabiliyorlar? Hiyerarşik ilişkilerin yerini nasıl oluyor da insanların hepsi aynı düzeydeymiş gibi davranışlar alabiliyor?

Bunların hepsini ekranlarda gördük. Dışında kaldığımız bir film izledik. Gerçek mi, değil mi? Uzağında kaldığımız, katılamadığımız bir gerçek. Karışık duygularla izledik.

Belli ki Fransa’ın zaferi bizde bazılarını rahatsız etti. Fransız takımında bir çok oyuncunun Afrika kökenli olduğunu, aslında bunun bir Fransız takımı olmadığını söyleyenler, yazanlar çıktı. Utanç verici bir ırkçı yaklaşımdır bu.

Ari köken (varsa öyle bir köken) meraklılarının Fransa örneğini anlamalarını beklemeyiniz. Fransız takımında Katolikler de var, Müslümanlar da, belki dinsizler de. Bunları sor(uştur)mak bile ayıptır aslında. Fransız takımında Zenciler de var, Araplar da, Latinler de...İşte her alanda olması gereken Fransa bu.

Fransız Devrimi'nin uygarlığa en önemli katkılarından biri yasa önünde eşit vatandaşlık anlayışı olmuştur. Etnik köken, din ayırımı gözetmeden herkesin eşit olduğu bir toplum vizyonu böylece doğmuştur. Fransa’da bu vizyonun tam olarak gerçekleştirildiğini söylemek elbette olanaklı değildir. Birçok kesimle ilgili çeşitli entegrasyon sorunları yaşandığını biliyoruz. Ancak, bir önceki eğitim bakanı Müslüman–Fas kökenli bir genç kadın olan bir ülkeden söz ediyoruz. Bu, diğer ülkelere müthiş bir örnektir. Futbolun getirdiği kaynaşma ve ulusal birlik ruhunun da, hem Fransa’nın entegrasyon sorunlarını aşmasına katkı sağlaması, hem de başka ülkelere örnek olması beklenir.

Bizim değerini bilmekte güçlük çektiğimiz Cumhuriyetimiz de, Fransız Devrimi'nin ülkülerinden esinlenerek, yasa önünde vatandaşların eşitliği ilkesi üzerine kurulmuştur. Ancak bu ülkümüzü gerçekleştirmek için aşmamız gereken daha çok sorun var, birçok müslüman ülkeye oranla hayli mesafe almış olsak bile. Sünni–Alevi, Türk–Kürt, Müslüman–Gayrimüslim, laik–dinselci ayırımlarının aşıldığını  söyleyebilir miyiz?

Futbol federasyonumuz isabetli bir şekilde bu süper lig sezonunu Lefter Küçükandonyadis sezonu olarak ilan etmiş. Bir Lefter hayranı olarak sevindim. Cumhuriyetçi bir vatandaş olarak daha çok sevindim. Umarım attığımız bu adımı gereğince değerlendirebiliriz. Nasıl futbol Fransa’da entegrasyona katkı sağlıyorsa, ülkemizde de vatandaş kavramını dar etnik, dinsel kimlikleri aşan bir şekilde anlamamıza, kullanmamıza yardımcı olur, umarız.

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"