24 Mart 2021

Adı gibi güzel sözleşme

Somali'de adı İstanbul olan kızların çoğalmasına sevindiğimiz gibi İstanbul adlı insan hakları sözleşmelerinin çoğalmasına sevinebilsek keşke!

1987 yılıydı. Somalili bir arkadaşım ülkesinde güzel kızlara İstanbul adının verildiğini söylemişti. Bunu öğrenmek de benim pek hoşuma gitmişti. Geçenlerde yandaş basında gördüm. Meğerse Somali politikamızın başarısı üzerine orada kızlara İstanbul adı verilmeye başlanmış! "Bu kadarı da olmaz" dedim kendi kendime ama oluyormuş işte! Daha neler oluyor bu memlekette? Yersen...

Elinden bir şey gelmeyen bir yurttaş olarak mecburen yesek de birçok şeyi sindirmek çok zor oluyor. Sindirilmesi zor gelen gelişmelerden biri de İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması. Hukuken sözleşmeden çıktık mı, çıkmadık mı, çok tartışmalı. Yürütmenin tek bir imzasıyla böyle bir sözleşmeden çıkılabileceğini sanmıyorum. Keyfi yönetimlere özgü "Ben yaptım oldu"cu olarak algılanan bir tavır hukuk devletinin güçlenmesine katkı yapar mı, onu da bilemiyorum. Ne ki, sözleşmenin bundan böyle ülke yönetimimiz tarafından uygulanmayacağı kesinleşti.

Yazık! Bu sözleşmenin oluşmasında Türkiye başı çekmişti. İstanbul'un güzel adının sözleşmeye verilmesi hepimizi mutlu etmişti. TBMM sözleşmeyi oy birliğiyle ve alkışlarla benimsemişti. 10 yıl öncesinden söz ediyoruz. O dönemin basınına, sosyal medyasına bakın. Hükümetin sözleşmeyle nasıl övündüğünü görürsünüz. Doğru! Övünülecek bir başarı söz konusuydu.

O zamanlar da dinselci bazı marjinal çevrelerin sözleşmeden rahatsızlık duydukları görülüyordu. Olabilir! Ancak kimse bu çevrelerin görüşünün yıllar içinde başat hale gelip yönetimi hiç görülmedik bir şekilde sözleşmeden çekilmeye götüreceğini düşünmemiş, öngörmemişti.

Neymiş efendim, sözleşmedeki toplumsal cinsiyet kavramı tehlikeliymiş, cinsiyet belirlenmesi açısından.Toplumsal cinsiyet kavramı sözleşmede şöyle tanımlanmıştır: "Toplumsal cinsiyet herhangi bir toplumun kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır." Bu sözlerden cinsel eğilimlerle ilgili ilginç anlamlar çıkarmak çok yaratıcı bir imgelem gerektirir.

Sözleşmenin aile kurumunu zayıflattığı iddiası da cabası. Oysa, sözleşme aile içi şiddetin önlenmesini öngörmektedir. Aile içi şiddet ne kadar azalırsa aile birliği ve kurumu o kadar güçlenir. "Kızını dövmeyen dizini döver" diye düşünebilmek barbarlıktır. Sözleşme bu tür barbarlıklarla mücadele etmek için ortaya çıkarılmıştır.

Bilinen şeyi bu noktada yineleyelim: İstanbul Sözleşmesi'nin ana amacı da kadına yönelik şiddetle mücadele etmektedir. Kadın hakları ancak kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırdığı bir ortamda doğru dürüst gelişebilir. Dolayısıyla kadın hakları bakımından İstanbul Sözleşmesi birincil derecede önemlidir. Kadın haklarının temelini de kadın ile erkeğin yasa önünde eşitliği anlayışı oluşturur. Kadın ile erkek eşitliğini sağlayacaksanız önce kadına yönelik şiddetle mücadele etmeniz gerekir.

Ancak bunu yapmanız için de önce kadın ile erkeğin eşit olduğuna yürekten, içten inanmanız gerekmektedir. Kadın ile erkek arasındaki fizik farklılıkları iki cins arasında bir ast üst ilişkisinin gerekçesi olarak göstermek gericiliktir. İslam dininde de yeri yoktur. Mealen aktarıyorum: 8'inci yüzyılda bir erkek kalkıp Basralı Raiba'ya "Sen kadınsın. Nasıl oluyor da bu kadar yüksek bir manevi mertebeye çıkabiliyorsun?" demiş. O da yanıt vermiş: "Tanrı biçime bakmaz." Kadın ile erkek farkını biçime indirgeyen bu yaklaşım gerçek hümanizmadır. Böyle bir hümanist duyarlıktan yoksun olanlar, dinleri ne olursa olsun, isterse dinsiz olsunlar, kadın haklarını gerçekten savunamazlar, benimseyemezler.

Kadın hakları mücadelesi Basralı Rabia'lardan, Anadolu'da Bacıyan –ı Rum örgütünden, Sor Juana İnes del Cruz'lardan, 1791'de Kadın Hakları Bildirgesini yazan Olymp de Gouges'lardan, Louise Michel'lerden, Halide Edip'lerden günümüze uzanan bir büyük davadır. İnsanı yücelten bu süreç içinde en önemli uluslararası hukuk yasalarından birinin Somalili kızlar gibi İstanbul'un adını taşıması bizim için bir onurdur. Somali'de adı İstanbul olan kızların çoğalmasına sevindiğimiz gibi İstanbul adlı insan hakları sözleşmelerinin çoğalmasına sevinebilsek keşke!

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"