22 Ekim 2017

Adaletin bu mu dünya?

Dünyada adalet ve adil düzen, ülkelerde yargının bağımsız olması ve insan haklarına saygı ile başlar...

“Dünya beşten büyüktür”. Güzel çarpıcı bir söz bu. Birleşmiş Milletler sisteminin en çok tartışılan kusurunu yermek bakımından tam yerini bulmuş bir söz.

BM, İkinci Dünya Savaşı öncesindeki Cemiyet – i Akvam’a oranla çok daha etkili ve etkin bir örgüttür. BM’nin yararını düşünebilmek için BM’siz, onun çatısı altındaki onlarca kuruluşsuz bir dünyayı bir an olsun tasavvur etmek gerekir. Herhalde barış, işbirliği ve ilerleme alanlarında çok daha geride bir dünya olurdu. Elbette, her örgüt gibi BM’nin değişen koşullara göre değişime ihtiyacı vardır. Bu nedenle BM reformu örgüt içinde onyıllardır tartışılan bir konudur. BM’nin reforme edilmesi arzu edilen esas yönlerinden biri Güvenlik Konseyi’nin yapısı ve daimi üyelerin veto hakkıdır. Gerçi soğuk savaş sona erdikten sonra BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararların sayısı hızla artmıştır. Demek ki, daha kolayca mutabakat sağlanabilmektedir. Ancak, Filistin, Suriye gibi hassas konularda daimi üyelerden birinin karar alınmasını engellemesi dünya kamuoyunda infiale ve BM’nin bütünüyle hedef alınmasına yol açabilmektedir. 

BM’de doğru (Mutlak doğru olmaz. O an dünya kamu vicdanını rahatlattığı düşünülen kararlar olur.) kararın nasıl alınabileceği konusunda onyıllardır hararetli tartışmalar yapılır, ama bir türlü sonuç alınamaz. Dolayısıyla dünyanın beşten büyük olduğunu saptadıktan sonra BM Güvenlik Konseyi’nin ne gibi bir yapıya kavuşması gerektiğini, önerimizin diğer BM üyesi devletlerce nasıl değerlendirildiğini de anlatmak gerekir. Sadece veto hakkına karşı çıkmak yeterli değildir. Veto hakkı olmasaydı, 1970’li, 80’li yıllarda Kıbrıs konusunda kim bilir ne girişimler yapılır, kaç haksız karar aleyhimize oy çoğunluğuyla alınmış olurdu. Ancak, BM Güvenlik Konseyinın yapısıyla yetkisine ilişkin tartışmaların altında, devletler arası çekişmelerin yanısıra önemli bir soru bulunduğu da doğrudur: uluslarası adil bir düzen, yani adaletli bir dünya nasıl sağlanır? Başka bir deyişle, kuvvetlinin haklı değil, hakkın, yani adaletin kuvvetli olduğu bir dünya düzeni nasıl kurulur?

Bence, devletler arası düzenlemeleri değiştirerek, BM Güvenlik Konseyinin yapısıyla oynayarak uluslararası adalet düzeni sağlamakta alınacak mesafe sınırlı kalacaktır. Asıl yapılması gereken devletler üstü uluslararası adaleti güçlendirmektir. Devletler, yapıları gereği, kendi aralarında kuvvet ilişkilerine dayalı çıkar dengeleri kurmaya yönelirler. Hukuku da bu yönde bir araç olarak kullanmayı tercih ederler. Bu ölümcül rekabet oyununda amaç adalet değildir. Neyse ki, insanlığın manevi alanda bir nebze de olsa kaydettiği ilerlemenin sonucunda Uluslararası adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi kurumlar meydan çıkmıştır. Bu gibi kuruluşları, açıkcası uluslararası alanda bağımsız yargıyı güçlendirmek gerekir. Bağımsız yargı olmazsa adalet de olmaz. Evrensel İnsan Hakları bildirgesi ile birlikte insan haklarına saygıyı geliştirme çabası belirginleşmiştir. Bu çabayı da güçlendirmek, devletlerin insan hakları bildirgesini uygulamalarını etkin biçimde izlemek gerekir. Gel gelelim, devletleri adalet yönüne itmek çok zorlu bir uğraştır. Andığımız üst mahkemelere birçok devlet, en kuvvetlileri dahil, başlarına bir iş gelir diye taraf olmaz. Uluslararası toplum olarak, Suriye, Arakan dosyalarını uluslararası yargıya havale edemiyorsanız, insan haklarından söz etmek için utanma duygusundan arınmanız gerekir. BM bütçesinde insan haklarına yüzde üç gibi bütçe ayırmakla da insan hakları gelişmez. İnsan hakları, son tahlilde, bireyin devlete karşı korunmasıdır. Devletler bunu bireylerden daha iyi bilir. Vatandaşlar ve sivil toplum istemedikçe, yerine göre baskı yapmadıkça pek kıpırdamazlar.

Sonuç olarak, uluslararası düzenin daha adil olması için bağımsız uluslararası yargının ve insan haklarına saygının güçlenmesi, devletler arasındaki düzenlemelerin değişmesinden daha önemlidir.

Aynı şey ulusal düzeyde de söylenemez mi? Bir ülkede adaletin güçlenmesi için bağımsız yargı ve insan haklarına saygının güçlenmesi gerekmiyor mu? Aslında, dünyada adalet ve adil düzen, ülkelerde yargının bağımsız olması ve insan haklarına saygı ile başlar.

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"