26 Temmuz 2020

Engelli derneklerinin demokrasi sınavı

Uluslararası sözleşme ve anlaşmalarla ve Türkiye Cumhuriyeti yasalarıyla tanımlanmış haklarımız var. Bu haklarımızı bilmek ve gerektiğinde savunmak bizlere icazet, himaye beklemeksizin daha onurlu ve saygın bir yaşamın kapılarını açacaktır

Geçtiğimiz günlerde engellileri temsil eden sivil toplum kuruluşları, yani engelli dernekleri ve bağlı oldukları federasyonlar bir demokrasi sınavından başarıyla geçtiler.

Demokrasi mücadelesi kapsamında bakıldığında süreç meşru bir zeminde başladı, devam etti ve olumlu sonuçlandı. Engellilerin "Hak Temelli Sosyal Model" anlayışı da böyle bir mücadeleyi gerektiriyordu.

Pandemi önlemleri nedeniyle engellilerin şehirlerarası ücretsiz demiryolu ulaşım haklarının kısıtlandığını açıklayarak sınavın startını Ulaştırma Bakanlığı vermiş oldu. Karar birkaç yönüyle sorunluydu. İlk olarak 4736 sayılı yasayla engellilere verilmiş olan bu hakkın bir duyuru ile kısıtlanması hukuki değildi. İkincisi, sonuçları düşünülmeksizin alınmış olan bir karardı. Çünkü değişik şehirlerden demiryollarını kullanarak Ankara ve İstanbul gibi merkezlere sağlık, rehabilitasyon ve özel eğitim ihtiyaçları için seyahat eden dar gelirli pek çok engelli vatandaşımız vardı. Üçüncüsü karar kendi içinde çelişkiliydi. Pandemi önlemleri şehirlerarası ulaşımda gerekçe olarak ifade edilirken kent içi Marmaray ve Başkentray trenlerinde kısıtlama olmadığı belirtiliyordu. 28 Mayıs 2020 tarihinde tren seferlerinin başlatılmasıyla Covid-19 salgınından engellileri koruma tezi pratikteki geçerliliğini de tümüyle kaybetmiş oldu. Zira ulaşım ücretlerini ödemeleri halinde engelliler trenlere alınıyorlardı.

Başlangıçta olup biteni anlamaya çalışan engelliler ilk olarak seslerini sosyal medya üzerinden duyurmaya başladılar. Ardından engelli derneklerinin basın açıklamaları kamuoyuna yansıdı. Engelliler özetle; "Haksızlığa uğradık. 4736 sayılı yasayla tanımlanmış ücretsiz ulaşım hakkımızı geri istiyoruz" diyorlardı.

Asıl nihai etki Körler Federasyonu ve engelli derneklerinin ortaklaşa Ankara Garı'nda yaptığı basın açıklamasıyla gerçekleşti. Türkiye Körler Federasyonu Başkanı görme engelli avukat arkadaşımız Süha Sağlam basın açıklamasında şu haklı soruları soruyordu:

"Ulaştırma ve Altyapı Bakanımıza soruyoruz; bu hukuksuz uygulamadan haberdar mısınız? Bakanlığımızca yayınlanan açıklamada bahsedilen 'kısıtlamanın' kapsamı ve gerekçesi nedir?

"Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanımıza ve Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürümüze soruyoruz; bu hukuksuz uygulamanın kaldırılması hakkında bir işlem başlattınız mı?

"Sağlık Bakanımıza soruyoruz; Bakanlık ve Bilim Kurulu olarak TCDD'ye yolcu taşımacılığında, pandemiye yönelik önlemler kapsamında 'engellilerin ücretsiz ulaşım hakkını askıya alın' tavsiyesinde bulundunuz mu?

"Adalet Bakanımıza soruyoruz; 4736 sayılı Kanunda, herhangi, bir değişiklik yapılmadan engellilerin ücretsiz ulaşım hakkının TCDD tarafından askıya alınmasını, hukuka aykırı buluyor musunuz?"

Ankara Garı'nda yapılan bu basın açıklaması ve diğerleri engellilerin beklentisi olan etkiyi yarattı ve ücretsiz ulaşım hakkı geri verildi. Böylece engellileri temsil eden sivil toplum kuruluşları demokrasi sınavlarını başarı ile geçtiler. Sonuçta kazanan Türkiye engelliler camiası oldu.

"Demokrasi sınavı" ve "engellileri temsil eden sivil toplum kuruluşları" ifadelerine dikkat çekmek istiyorum. Engelli örgütleri olarak derneklerin ödevi üyeleri lehine demokratik baskı grubu olmak, üyelerinin hak savunuculuğunu gerçekleştirebilmektir. Hak temelli sosyal model ışığında gündeme gelen bu doğal nitelik ücretsiz ulaşım hakkı sorununda tekrar güncellendi ve belirginlik kazandı.

Derneklerin birer demokratik baskı grubu olarak engelli hakları savunuculuğu yapması tezi ülkemizde ilk kez Altı Nokta Körler Derneği Genel Merkezi'nce seksenli yılların ikinci yarısından itibaren dile getirilmeye başlanıldı. Ben o yıllarda ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi'nde öğrenciydim. Altı Nokta Genel Merkezi kasetlere okunmuş "Altı Noktanın Sesi" adlı bir gazete yayınlıyordu. Sesli Gazete'den duyduğum engelli örgütlerinin demokratik baskı grubu olmaları yaklaşımıyla bize okutulan siyaset bilimi dersleri arasında paralellik vardı. Değişik makalelerde karşımıza çıkan "checks and balances" konsepti STK'ların birer demokratik baskı grubu olduğundan, merkezi hükümet üzerinde etki yaratıp sivil toplum ile iktidarlar arasında uyum ve denge oluşturabileceğinden söz ediyordu. Engelli dernekleride sonuçta birer sivil toplum kuruluşuydu.

Bu manada Altı Nokta'nın tezi siyaset biliminde demokrasi kuramı çerçevesinde bize ders olarak okutulmaktaydı. O yıllarda Altı Nokta Körler Derneğine sempati duymaya başladım. Mezuniyetim sonrası Bursa Altı Nokta üyesi oldum. Tutumları, ortaya koydukları tezleriyle Türkiye engelli mücadelesinde bir çığır açmış olan genel merkez yöneticileriyle tanıştım. Arkadaşlıklarımız, dostluklarımız oldu. Haklarını teslim etmek için aklıma gelen ilk isimleri Turhan İçli, Kemal Dok, Eyüp Doğan, Süha Sağlam, Halil Köseler ve Hasan Tatar olarak sıralayabilirim. Anımsayamadıklarımdan özür dilerim. Altı Nokta'ya emek veren arkadaşlardan merhum dostum Bünyamin Fani'yi ayrıca yad etmeliyim. Bünyamin'i Antalya Altı Nokta Körler Derneği başkanı olduğu 2006 yılında Bir aracın çarpması sonucunda kaybetmiştik.

13 Haziran 2018 tarihinde Muratpaşa Belediyesi desteği ile anısına Altı Nokta Körler Derneği Antalya Şubesi Bünyamin Fani Bilgisayar Salonu açılmasından mutluluk duyduk.

Yazımın finalinde bir engelli olarak önemsediğim ve tüm engelli arkadaşlarıma iletmek istediğim mesajı yinelersem; engelli dernekleri üyelerini hakkıyla temsil edebilmek için gerektiğinde demokratik baskı grubu olabilmeli ve bu anlamda diğer engelli örgütleri ile dayanışma gerçekleştirmelidirler. Nitekim ücretsiz ulaşım hakkımızın geri verilmesinde bu nitelik belirleyici olmuştur. Hepimiz bu ülkenin vatandaşlarıyız. Uluslararası sözleşme ve anlaşmalarla ve Türkiye Cumhuriyeti yasalarıyla tanımlanmış haklarımız var. Bu haklarımızı bilmek ve gerektiğinde savunmak bizlere icazet, himaye beklemeksizin daha onurlu ve saygın bir yaşamın kapılarını açacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları

O muhteşem kanyon, o muhteşem gün!

Benim yüreğim o nehirde, o kanyonda, o sularda kaldı...

Direnmek ve umut etmek

Mumla aydınlatılan o küçük mekânda bana acıyan vatandaşla şu an karşılaşsak acaba nasıl bir şaşkınlık yaşar ve bana neler söyler bilemiyorum. Fakat benim ona söyleyeceğim ilk sözler; "Umutsuzluk hastalıktır. Kördüm ama güzel günlerimin de olacağını umut ediyordum. Şiirler söyledim, zorluklara direndim, kendimi bırakmadım ve mutluluk sonradan geldi ve bugünlere ulaştım." olurdu düşüncesindeyim

Hakkı Baba'nın anısına saygıyla

Ben vefa duygusunu çok önemserim. Bu manada Hakkı Baba'yı, baba mizacıyla Atina Maraton sürecinde verdiği desteği unutmadım