01 Temmuz 2013

Türkiye Ortadoğu'da kavgaya girmek zorunda mı?

\'Mısır Ortadoğu\'da devlet geleneğine sahip üç büyük ülkeden biriydi ve ordu bu geleneksel kurumların başında geliyordu...\'

 

“Mısır Ortadoğu'da devlet geleneğine sahip üç büyük ülkeden biriydi ve ordu bu geleneksel kurumların başında geliyordu. Mısır Ordusu devrimin kaderini belirleyecek kadar güçlü bir yapıydı ve tavrı önemliydi. Acaba Mısır Ordusu devrim hareketlerine nasıl bakıyordu? Türkiye Mısır Ordusu'nun ne yönde talep sergileyeceğini adeta saat saat takip etmeye çalışıyordu.

Mısır ordusuyla temas arayışına girildi. Orduya verilen mesaj “orduyu halkla karşı karşıya getirmeyin' şeklindeydi.

Mısır hayati önemdeydi, Mısır'daki Tahrir devrimi mutlaka ama mutlaka başarılı olmalı, Kahire'deki iktidarı değiştirebilmeliydi.

Türk dış politikasını yönetenler Arap Baharı sürecinde o ana kadar ki en büyük riski almaya karar verdiler. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Mısır liderini halkın talebi doğrultusunda görevden çekilmeye çağırdı.

Tahrir Devrimi'nden sonra ortaya çıkan yeni Mısır artık Türk Dışişleri Bakanı'nın ifadesiyle Ortadoğu'da Türkiye'nin en önemli stratejik müttefiki haline dönüştü."

Elimde yukarıdaki satırları aldığım bir kitap: Kavga - Arap Baharı'nda Türk dış politikası - 2010-2013.

Önümde uluslar arası ajansların aktardığı görüntü ve haberler.

Kasım 2011'de ilk genel seçimlerini yapan, ardından Müslüman Kardeşler'in adayı Mursi'yi Cumhurbaşkanlığı'na getiren Mısır halkının önemli bir bölümünün yine Tahrir'de bu kez onun gitmesi için yaptığı gösteriler.

Kahire'de, Mukattam'da Müslüman Kardeşler'in merkezine yapılan saldırıların görüntüleri.

Muhalefet kanadında Tamarrud (isyan) hareketi. Mursi'nin yanında Tagarrud (tarafsızlık) kesimi.

Dünyanın en önemli dergilerinin kapaklarında “umut olarak” görülen, ilk günlerinde demokrasi mesajları veren, sonrasında orduyu eskisinden daha güçlü hale getiren yetkileri getiren Mursi, kendisini protesto ederek gitmesini isteyen on binlere “ikinci devrim olmayacak” demekte.

Kısaca Mısır yeniden kaosta..

Gelelim tekrar kitaba..

Yazarı Gürkan Zengin. El Cezire Türk Haber Direktörü. Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nu yakından tanıyan, hatta onun hayatını anlatan “Hoca” adlı kitabın da yazarı.

Dışişlerinde kaynakları “sağlam” olan bir gazeteci.

Girişte yaptığım alıntıda Mısır'ın Mübarek döneminde Türkiye'nin Dışişleri'nin aldığı pozisyonu aktarıyor Gürkan Zengin. Bugünlerde de Dışişleri “faal olmalı” diye düşünüyor insan, zira Davutoğlu'nun deyimiyle “Ortadoğu'daki en önemli stratejik müttefik” zor durumda.

Bulunduğumuz coğrafyada “kavga” sürmekte yani..

Gürkan Zengin kitabına neden "Kavga" adını verdiğini de anlatıyor:

\"Bu kitap Arap Baharı'nda Türkiye'nin verdiği kavgayı anlatmak için yazıldı. Bu büyük bir kavgadır. Türkiye dünyaya nizam verecek yeni aktörler arasında bulunmak istiyor. Önümüzdeki yıllarda bir gün bir yerde masa kurulup bu konular karara bağlanacak ise ki mutlaka öyle olacak, Türkiye o masada olmak istiyor. Kavga bunun kavgasıdır. Bu sebeple bu kavgaya girmemek de mümkün değildir. Belki kazanmanın garantisi yoktur, ancak nasıl kaybedileceği bellidir: O kavgaya hiç girmemek. Türkiye bu kavgaya neyine güvenerek giriyor?

Türkiye dünyada imparatorluk geçmişine ve bir medeniyet birikimine sahip az sayıdaki ülkeden biridir. Son on yılda yakaladığı politik-ekonomik istikrar, ekonomisinin eriştiği büyüklük ve kendi coğrafyasındaki etki gücü ile İslam dünyasının en önde gelen ülkesidir.”

Kitabın önsözü 4 mayıs 2013'te yazılmış. Türkiye'nin yaşadığı Gezi olaylarından yaklaşık bir ay önce. İçinde sadece Mısır değil Irak'tan Suriye'ye, İran'dan Suudi Arabistan'a Türk Dışişleri'nin “ne düşündüğünü anlamak için de” bakılmalı.

Her ne kadar Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Stratejik Derinlik kitabında “İran-Irak savaşı ve Körfez Savaşı ile tırmanan PKK olayları açıkça göstermiştir ki bölgesel barışı temin etmeden iç barışı sağlamak da zordur" (sayfa 442) dese de, bölgesel barışı bir süre daha temin etmenin mümkün olmadığı gün geçtikçe netleşirken dışarıdaki “kavga”ya ara verilip içeride “başta çözüm süreci olmak üzere iç barışı temine ağırlık verilse diye düşünüyorum.

Gürkan Zengin'in “Kavga” adlı kitabında “Bu kavga aynı zamanda 1914-1918 arasında kaybedilmiş bir mücadelenin yüzyıl sonraki hesaplaşmasıdır” satırlarını okuduğumda, Türkiye”nin gireceği-sokulacağı kavgada alacağı yumrukları da iyi hesaplaması gerektiği, yumuşak karnının ne kadar geniş bir alan olduğunu unutmamasının şart olduğu da aklımdan geçiyor.

Son bir soru: Kavgaya girmek zorunda mıyız ve bu kavga kimin için verilecek?

Kitapta aslında bunun da cevabı var:

"Amerika dış politika hedeflerine ancak bölgesel işbirlikleri ve ittifaklarla erişilebileceğini kabul etmiş, Obama döneminde buna uygun olarak çok taraflı diplomasiyi devreye sokmuştur. Türkiye Amerika'nın birden fazla bölgede işbirliği yapmaya mecbur olduğu ülkelerden biridir. Türkiye'nin ilgi ve erişim alanı dikkate alındığında Amerika'nın Türkiye'yle işbirliği alanları da pek çok başka bölgesel aktörle kurduğu ilişkiden çok daha boyutlu ve derinliklidir. Türkiye Ortadoğu'daki İran ile müzakerelerden Irak içi dengelere, Arap Baharı sonrası yeni yönetimlerin oluşum süreçlerinden Hamas gibi aktörlerin alacağı tavırlara kadar pek çok hassas konuda Ortadoğu dengelerinin içindedir.”

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"