30 Haziran 2020

Türkiye’de hukuk; AKP’liler, MHP’liler ve ABD’liler dışında kalanların uymak zorunda olduğu kurallar bütünüdür

AKP-MHP koalisyonunun ‘yol temizliği’ devam ediyor…

Ele geçirilmiş medya..

Korkutulmuş, sinmiş, verilen haberi yapan, eline tutuşturulan soruyu soran, oto sansürü yaygın olarak uygulayan gazeteciler. Yandaşlıktan propaganda aygıtı olmaya dönüşme...

Soran, sorgulayan bir avuç medya kuruluşuna ekonomik ambargo, orada çalışan gazetecilere soruşturma, hapis…

Sindirilmiş, susturulmuş akademi…

KHK ile ya da Barış Akademisyeni olduğu için akademiden uzaklaştırılan arkadaşlarının ardından ‘sessizce bakan, susan’ bilim insanları. İktidarı rahatsız edecek diye ürettikleri makaleleri bile ‘yumuşatan’ koca profesörler. Ülkede yaşanan değişim ile ilgili (kendi uzmanlık alanları dahil) fikir beyan etmeyenler. Bilimsel yayın yapmadan ‘rektör’ yapılan, ‘bizden’ diye günlük olarak değiştirilen Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle atanan isimler.(Bir avuç ‘bilim insanını’ tenzih ederim...)Siyasi gerekçelerle fiilen kapatılan üniversite (Şehir Üniversitesi)

Baskı altında tutulan sendikalar, STK’lar, meslek örgütleri…

Kıdem tazminatından işsizlik fonuna, hakkı  gasp edilen emek kesiminin hukuki siyasi baskı altındaki temsilcileri. Neredeyse her açıklamaları ‘ihanet’ olarak damgalanan ciddiye alınmayan, ‘kriminalize’ edilmeye çalışılan meslek örgütleri…Başta insan hakları savunucuları ‘takibe uğrayan, hapse atılan’ yöneticileriyle STK’lar…Ve kimi susan kimi ‘iktidardan çok iktidarcı’ iş dünyası dernekleri, odaları…

Başta Kürtler ‘özgürlükleri çalınan’ siyasetçiler…

Cezaevleri yüzlerce Kürt siyasetçiyle dolu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına  ‘uyulmayarak’ ya da ‘yeni yol’ bulunarak hapiste tutuluyorlar. Kayyım politikalarıyla seçmenin iradesi hiçe sayılıyor. Öne çıkan politikacılar (Canan Kaftancıoğlu örneği) 7 yıl evvelki tweetlerinden 9 yıl hapse çarptırılıyor.  

Adamına göre yargı

Yargı herkesin değil bir kesimin, daha doğrusu iktidarın ve gücün yanında.  Evrensel kuralı yok iktidarın ya da ortağının günlük ihtiyacına göre şekilleniyor. Bir bakıyorsun bir dönem beraber yürüyenler, ne istese verenler, onların yakınındakiler ‘cemaatten FETÖ’ye dönen süreçle ilgili hesap vermiyor’ adaletle hiç karşı karşıya gelmiyor. Neredeyse tüm yöneticileri yurt dışına kaçmış bu organizasyonun (15 Temmuz darbesinin kilit ismi Adil Öksüz’den Zekeriya Öz’e) ‘geride kalanları’ cezaevinde. Meclis kürsüsünden köşe yazısına hediyeli ziyaretten iş ilişkisine bu yapıyla yakın olanlar eğer AKP ya da MHP’nin yakınındaysa suçlamadan azade oluyor. AKP’nin yandaşları MHP’nin ‘ülküdaş’ları için özel muamele yapılıyor, kişiye özel aflar çıkartılabiliyor ya da bu talep edilebiliyor. Bu partiler dışında bir de ‘güçlü ülkelerin’ vatandaşları için yapılan pazarlıklar var. ABD vatandaşı Rahip Brunson ve aynı zamanda Alman vatandaşı olan bir gazetecinin ‘kurtarılma operasyonu’ kitaplara konu oldu. (ABD eski ulusal Güvenlik danışmanı Bolton’un yeni kitabı-Deniz Yücel’in kitap ve söyleşileri.)  Kıdemli bir avukatın deyimiyle’ Türkiye’de hukuk; AKP’liler, MHP’liler ve ABD’liler dışında kalanların uymak zorunda olduğu kurallar bütünü’ haline gelmiş durumda…

‘Yol temizliğinin’ yeni sayfası….’Barolar, savunma’… Tüm hukuksuzluklara karşı insanların tutundukları dal…Bölmek, parçalamak, sınıflara ayırmak, seslerini kesmek istiyorlar. Ve ‘yeşil pasaporta’ fit başkanlarının (hukuksuzluktan kırılan ülkede ellerini parçalarcasına bunu alkışlayan kişinin) görevde kalmasını…

Bugün Meclis’e sunulan teklifteki şu madde bile iktidarın acelesi olduğunu ‘ekim’de tüm baroları yenilemek istediğini’ gösteriyor:

‘Görev sürelerine bakılmaksızın tüm barolarda baro başkanlığı, yönetim, disiplin ve denetleme kurulu üyelikleri ile Türkiye Barolar Birliği delege seçimleri 2020 yılı ekim ayının ilk haftasında; Birlik Başkanlığı, yönetim, disiplin ve denetleme kurulu üyelikleri seçimleri ise 2020 yılı aralık ayı içinde yapılacak.’

Tüm illerden baro başkanları önce bulundukları yerlerden bölünmeyi protesto için Ankara’ya barışçıl yürüyüş yaptılar. Polis Anayasa’ya aykırı bir biçimde yollarını kesti, barikatlarla etraflarını çevirdi, yağmur altında tuvalete bile gitmelerine izin vermeden 28 saat bekletti. Avukatlar direndiler ve kendi memleketlerinin başkentine girdiler…Ardından İstanbul Barosu Başkanı’nın çağrısıyla dün Çağlayan Adliyesi’nin önünde bir protesto gerçekleştirdiler.

Öğlen 12.30’daki protestoyu izlemek için 1150 gibi Çağlayan’da idim. Sıcaklık 32 dereceyi gösteriyordu. Adliye’nin ana girişinde ve ilerideki meydanda onlarca polis arabası, yüzlerce polis ve TOMA’lar duruyordu. Avukatların konuşma yapacağı alan bariyerlerle çevrilmişti. Binin üzerinde avukat Adliye önündeki merdivenlerden ‘sıkıştırılmış alana’ geçmek için çaba sarf ediyordu. Polis kendi yarattığı durumu ‘şaka  gibi bir anonsla’ uyarıya çevirdi: Pandemi koşulları var, lütfen sosyal mesafeyi koruyun. Avukatları küçük bir alana hapsedip bu uyarıyı yapmak ancak Türkiye’de olur.

Avukatlar bu anda ve protesto boyunca en çok şu 3 sloganı attı: Barikatları kaldır, Feyzioğlu istifa, savunma susmadı susmayacak.

Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu konuşmasını yapmak üzere küçük bir yükseltinin üzerine çıktı. Bir seyyar hoparlörden sesini duyurmaya çalıştı. Ancak sistem yetersizdi duyulmadı. Baro çalışanları daha geniş bir sistem kurduklarını ancak polisin izin vermeyip kaldırttığını söyledi. Durakoğlu ‘yazın bugünün tarihini bu bir FETÖ projesidir’ deyip şöyle konuştu:

‘Teklif bugün Meclis’e sunuldu. Bilmedikleri bir şey var. Bunların en fecisini darbeciler yaptı. İstanbul Barosu’nun kapısına mühür vurdular. Kapattıklarını sandılar. Ama avukatlar kırıp attı o mührü. Bugün de baroları sustururuz sandılar ama tam tersi bir dayanışma gerçekleşti.’

Durakoğlu’nun söylediği ‘dayanışma’ ve mücadele azmi Çağlayan’da avukatların kararlılığından hissediliyordu. Pek çok haksız davanın, utanç verici iddianamelerin, siyasi tutuklamaların merkezlerinden biri haline gelmiş, hukukun ‘gömüldüğü’ bu ruhsuz binada avukatların yürek yüreğe, yükselttiği ‘hak, hukuk, adalet’ talebi belki de yeniden ‘adaletin doğumunu’, bunun için demokratik mücadelenin başlangıcını müjdeliyordu.  

Yazarın Diğer Yazıları

Devlet Bahçeli 2024’ün en kritik ‘oyun değiştirici, kurucu’ ismi oldu

2024’ün ilk üç ayını başarılı geçirip birinci parti olan ana muhalefet; son üç ayda iktidara, Bahçeli’ye, Erdoğan’a kaptırdığı söz, gündem belirleme gücünü yeniden ele alabilecek mi?

Kalabalık bir yalnızlığın içinde, toplumsallığın çöküşü

Türkiye’nin durumunu dünyanın genelindeki ‘beyin çürümesini de kapsayan’ kalabalık içindeki yalnızlık olarak düşünebiliriz. Bu durumdan çıkışın yolu ortak değerler, acılar, mutlukları elbette demokrasi ve hukukun içinde yeniden anlamlandırmadan geçiyor

Dışarıdaki ‘özgüven’ içeriye ‘baskı’ olarak yansıyor, 2025 özgürlükler konusunda çok zor yıl olacak

Suriye’de oluşan yeni rejimin riskleri, oluşabilecek sıkıntıların faturasının Türkiye’ye yazılması ihtimâli olsa da şu an itibarıyla Erdoğan, Fidan ve Kalın dünyadaki pek çok ülkenin de Suriye’deki gelişmeler konusunda referans aldığı-ciddiye aldığı en önemli üç isim

"
"