25 Şubat 2013

'Seni sevmiyorsam en sevdiğim anamın ölüsünü öpeyim Mediha'

'Sonsuzluğa yazılmış bir mektup aslında hayat... Kimi uzun kimi kısa...'

 

Sonsuzluğa yazılmış bir mektup aslında hayat...

Kimi uzun kimi kısa...

Her ne ise...

Satırların nasıl dolduğu mesele...

Uzun ve hakkı verilmemiş çalakalem bir hayattansa...

Kısa ama sarsılarak yaşanmışlıklar daha mı çarpıyor ruhumuzu acaba...

‘Kelebeğin Rüyası’ na daldığımda bu sorular vardı kafamda..

Yılmaz Erdoğan’ın tuttuğu spotların altında baktım iki genç şairin hayatına..

Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur’a...

Zonguldak’ın kıymeti geç anlaşılan medarı iftiharlarına...

Bildikleri gibi yaşamışlar...

Hayata, fakirliğe, hastalığa kafa tuttmuşlar..

Şiir yazmamışlar, şiiri yaşamışlar...

En önemlisi aşklarının peşinden ayrılmamışlar...

Görmek istediklerimiz bunlar..

Çoğumuza uzak olan ancak sinema perdesinde yakalanan duygular...

Evliliğin hatta sevgililiğin şirketleştiği bir süreçte arzulanan...

Film çıkışında eğer gerçeklik arayışınız varsa...

Daha da çarpıcı detaylar bir kitapta..

Bilinmeyen mektupları ve şiirleri ile Rüştü Onur..

Öğreniyoruz ki...

Fransız yazar Georges Duhamel’in Salavin’inden çok etkilenmiş..

Arkadaşı Muzaffer Tayyip, Ocak adlı yerel gazeteye yazdığı yazıda...

Şiirlerine tesiri bile olduğunu anlatmakta Duhamel’in kahramanın yaşamında...

Görüyoruz ki...

Aşkın sadece ‘i’ hali değil...

Her hali yaşanmış önce sevgilisi sonra eşi Mediha Sessiz ile..

İlk mektup mesela korkarak kontrol ediyor:

Ne tuhaf hep size kendimden bahsediyorum. Egoist değilim ama sizi kardeş bildiğimden olacak...

Cesaret toplanıp;

‘Bir resminizi istiyorum belki tuhaf bulacaksınız ama ne ehemmiyeti var insan kardeşine resmini vermez mi ?’

sorusuyla sonlanıyor..

Ardından günlerce cevabi mektup bekleniyor...

Saniyelere inmiş ‘mektuplaşmaların’ , en özel fotoğrafların paylaşıldığı sosyal medyanın alıp başını yürüdüğü bugünlerde...

Günlerce bir fotoğrafın peşinde..

İkinci mektupta itiraf geliyor:

‘Şu an satırları yazarken siz karşımdaymışsınız gibi sıkılıyorum.

Son sözüm sizi seviyorum.

Mütekabil hisler beslemiyorsanız yırtın atın..’

Sonra ‘yengeye baktırılan’, sevgiyi kahvenin telvesinde arayan naiflik...

Tabii kırgınlıklar...

‘Üç gün önce annenden bir mektup aldım. Ne yalan söyleyeyim sukutu hayale uğradım.

Annenin mektubunda ‘Mediha da böyle istiyor’ diye senin ağzından bir izahat var.

Üzüldüm doğrusu..

Sonra babanın mektubunda isteyen adam Karabük’e gelsin demesi yok mu?

Yalnız bu insanı çıldırtmaya kafi..’

Küçük kıskançlıklar:

Mediha,

Sevginin derecesinden bahsederken senin tecrüben var sen anlarsın siz bu hususta ihtisas sahibisiniz diyorsunuz.

Şunu söylemek isterim, belki benim bir ihtisasım olabilir. Fakat bütün erkekler gibi böyle bir nokta üzerinde değil.’

İkna için yeminler:

‘Bu asi bir delikanlının asi aşkı. Bugün tek meziyetim budur.

Seni sevmiyorsam en sevdiğim anamın ölüsünü öpeyim Mediha.

Ömrümde ilk defa yemin ediyorum gibi bir şey’..

Yani insana dair herşey...

Arkadaşı Muzaffer Tayyip’in yazdıklarına göre Rüştü Onur’un ağzından hiç düşmeyen bir sözü var:

‘Saadet kaybedilenler arasındadır’...

Kaybetmeden bir yaşam mümkün mü?

Ya da kaybettiğimizi sandığımız, gün olur yeniden bize yürür mü?

Genç yaşta yiten..

Ama dolu dolu yaşayan...

Bu iki genç şairi ruhumuzda yeniden yaşatan..

Sağolasın Yılmaz Erdoğan...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"