24 Mayıs 2013

Kılıçdaroğlu: Güneydoğu ve Doğu'da etnik ve dini siyasete girmemiz çok zor

İstanbul’da bir toplantı. Konusu ‘Kürt sorununun çözümü için atılması gereken adımlar...’

İstanbul’da bir toplantı.

Konusu ‘Kürt sorununun çözümü için atılması gereken adımlar...’

Düzenleyenler 111 imzalı ‘barış için özgürlükçü demokrasi’ bildirisinin de çağrıcılığını yapmış olan isimler..

Osman Kavala, Zeynep Altıok, Özgür Mumcu, Mehmet Karlı, Ahmet Şık, Canan Kaftancıoğlu ve Ahmey Saymadı...

Katılımcılar siyasetçiler, akademisyenler ve gazeteciler.

Siyasetçi deyince iki genel başkan.

Biri ‘çözüm sürecinde çok net bir duruşu olmadığı eleştirilerine maruz kalan’ CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, diğeri ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş..

Akademisyenlere gelince...

Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Prof. Dr. Oktay Uygun; anayasal planda atılabilecek adımları ve dünya örneklerini anlattı.

Prof. Dr. Ayşe Buğra, Prof. Dr. Kutlay Yağmur Kürt sorunu, eğitim ve sosyal eşitsizlikler konusundaki çalışmalardan bahsettiler.

Çatışmasızlık sürecinin IRA ve ETA örnekleri de vurgulanarak anlatımını Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Elçin Aktoprak yaptı.

Gazeteci Fehim Taştekin Suriye Kürtleri, eski DEP milletvekili Sedat Yurtdaş şu andaki süreci yorumladı.

Çok yararlandığım bir toplantı olduğunu belirtmeliyim.

Akademisyenlerden beni en çok çarpan üç notu şöyle paylaşbilirim.

Ayşe Buğra: Kürtlerin büyük kısmı bölgenin dışında yaşıyor. O yüzden buna bölgesel siyasi sorun olarak bakamayız. Kürt sorunu Türkiye’nin sorunudur.  O yüzden bu sorunu tartışmanın farklı kesimleri içermesi gerekir. Benim önemsediğim kesimlerden birisi BDP. BDP birçok bakımdan sosyal demokrat özellikler gösteren bir parti. Böyle bakınca BDP le CHP arasında bir yakınlaşma olması gerekirdi. Ama olmadı. Bu niye olmuyor diye düşünmek lazım. İki tarafın da sorumluluğu var burada.

Buğra’nın konuşmasından sonra düşündüm. Mümkün mü gerçekten böyle bir yakınlaşma? Hadi daha açık sorayım. Kürt sorununda en sıradan bir açıklama mesela ‘CHP içinde çözüm sürecine destek verenlerin çoğunlukta olduğunu söylemek bile’ tepkilere yol açıyorsa.

 

'Süreç nedir, anlayan varsa yazsın...'

 

Bu arada CHP Genel Başkanı’nın ‘süreç nedir, anlayan varsa yarım daktilo sayfası yazıversin’ dediğini de söylemeliyim.

Çözüm için PKK ile lideri Öcalan ile görüşmek, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere pek çok CHP’liyi rahatsız ediyorsa BDP - CHP birlikteliğini mümkün görmek son derece iyimser geliyor bana..

Bu arada Elçin Aktoprak’a sunumundan sonra ‘PKK ile çözüm için masaya oturulması eleştiriliyor. Başka türlüsü mümkün müydü?’ soruma IRA ve ETA örneklerini yakında incelemiş Aktoprak’tan şu yanıtı aldım:

‘PKK ile görüşmek gerekiyordu.’

Toplantıda ana dilde eğitim konusu da tartışıldı. Tilburg Üniversitesi’nden Kutlay Yağmur Batı Avrupa örneklerini de anlatarak çok farklı örnekler içinden şöyle bir modelin gerçekçi olabileceğinden bahsetti:

‘Eğer insanlara kendi dilinde hiç eğitim vermezseniz doğrudan resmi dilde eğitmeye çalışırsanız onlar yarım dilli olurlar. Önerim eğitimin başında 2 yıl ana dilde eğitim alınmalı. Yüzde 20 de resmi dil olmalı bu ilk iki yılda. İlerleyen yıllarda resmi dilin eğitimdeki yüzdesi artırılmalı. Hem çocuk ana dilinde öğretime başlayıp kendi dilini öğrenir, hem de yaşadığı ülkenin dilini ilerleyen yıllarda kendi diliyle beraber eğitimde kullanarak ülkeye yabacılaşmaz. Bu arada ana dilde eğitimi verecek öğretmenden ders kitabına kadar da hazırlık yapmak gerekir. ‘

Toplantının sonunda CHP Genel Başkanı da süreçle ilgili bir konuşma yaptı. Eleştirerek başladı sözlerine:

“Biz sorunun temelinde özgürlük ve demokrasi olduğuna inanıyoruz. Eğer bir ülkede siz yüzde 10 seçim barajını getirip koymuşsanız kimseyi kucaklayamazsınız. Biz özgürlük ve demokrasi bildirgemizi 17 madde halinde hazırladık, 1. maddesi de o; seçim barajının kaldırılması. Çünkü siz kendi ülkenizde özgürlük ve demokrasiyi getiremezseniz, barışı zaten getiremezsiniz. Barışın özü nedir? Herkesin düşüncelerini özgürce dile getirmesi demektir. Demokrasi nedir? E zaten bu demektir. O zaman özgürlük ve demokrasi alanında ne engel varsa kaldıralım.”

Kılıçdaroğlu süreç konusunda kimsenin bilgisi olmadığını da söyledi:

“Süreç konusunda bana yarım daktilo sayfası, böyle uzun uzun raporlar değil, nedir anlatacak var mı?  AKP’nin süreç konusundaki düşüncesini birisi açıklarsa ben çok memnun olurum. Kimsenin bilmediği sürecç için siz de kamyona binin diyorlar bize. İyi de nereye gidiyor bu? Kimse bize yanıt vermiyor. Kimsenin bilmediği bir süreç. Ne olduğu belli olmayan bir süreç dolayısıyla bizim kaygılarımız var.”

 

'Doğu ve Güneydoğu siyasetine girmemiz zor'

 

Kılıçdaroğlu, CHP’nin durumu için şu görüşleri dile getirdi:

“Kaygılarımızı dile getirince, siz barışa karşısınız diyorlar. Hayır keşke barış olsa. Kimse barışa karşı değil. Ama ne oluyor, birinin çıkıp anlatması lazım. Biz çözümlerimizi en azından demokratik özgürlük açısından dile getirdik. Biziim gördüğümüz demokrasi açısından şöyle tehlikeli bir süreç var:

Doğu ve Güneydoğu’da inanç ve etnik kimlik eksenli bir siyaset var. Orada bildiğimiz bir sosyal demokrasi yaşamıyor. Varsa da alanı çok dar. o dar alana girmek istiyoruz. Ama yılların getirdiği o yoğun etnik temelli siyasetle inanç temelli siyasetin arasına girmenin öyle 3 yılda 5 yılda kolay olmayacağını da en iyi sayın Buğra bilir (Ayşe Buğra). Yani sosyolojik olarak o alana girmek istiyoruz ama çok zor.

Başbakan Diyarbakır’da ‘Size modern bir hapishane yapacağım’ deyince müthiş alkış alıyor. Oysa

iyi çalışan bir demokraside Başbakan’a ‘Bir dakika ya.. Biz fabrika, yol, özgürlük demokrasi, istiyoruz sen bize hapishane vaat ediyorsun’ denmesi lazım. Tam tersine oy alıyor.

Biz diyoruz ki eski hapishane, işkence yapılan bu hapishane demokrasi ve insan hakları müzesi olsun diyoruz. Ayrıca hapishane değil fabrika olsun diyoruz. bizim oylarımız düşüyor, akp’nin oyları artıyor. O zaman kendimize bir soru sormamız lazım. Kabahat kimde? Kusur kimde? olay çok boyutlu derin sorunları olan bir olay. Yılların birikimi.”

İster “Kemal Kılıçdaroğlu realist bir yaklaşımla ‘Doğu ve Güneydoğu’da CHP’nin kısa vadede etkili olamayacağını söyledi” deyin, isterseniz “İyi de Kürtler ülkenin dört bir yanında, bu duruş oyları aşağı çekmez mi.?..”

Nereden bakarsanız bakın, çok önemli cümleler bunlar...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"