08 Ekim 2020

Kemal Kılıçdaroğlu'nu beğenmemenin dayanılmaz hafifliği

Bir cümle dolaşıyor: Kemal Kılıçdaroğlu CHP'de başarılı olamadı. Ana muhalefet lideri olarak umut vermiyor. Kılıçdaroğlu'nu beğenmiyorum…

Yazdığım son yazıya şöyle başlamıştım: Bir süredir Türkiye'nin görüşlerine saygı duyulan kesimlerinde bir cümle dolaşıyor: Erdoğan'ın hikâyesi bitti. Siyasi olarak söylediği - söyleyeceği, ülkenin geleceğine dair yeni bir şey yok. Gerçekten böyle mi? Tayyip Erdoğan'ın hikâyesi bitti mi?

Bu yazının devamı niteliğinde bir yazı yazmaya çalışacağım. O da şöyle başlayacak:

Uzunca bir süredir Türkiye'nin görüşlerine saygı duyulan kesimlerinde bir cümle dolaşıyor: Kemal Kılıçdaroğlu CHP'de başarılı olamadı. Ana muhalefet lideri olarak umut vermiyor. Kılıçdaroğlu'nu beğenmiyorum…

Eleştirmek, beğenmemek, daha fazlasını beklemek herkesin doğal hakkı. Bu haklara sonuna kadar saygı duyarak Kılıçdaroğlu ile ilgili birkaç noktanın altını çizmek istiyorum.

- Adalet Yürüyüşü: Darbe girişimi sonrası her geçen gün özgürlükler anlamında daha da boğucu hâle gelen Türkiye'de yapılan en etkili - kapsamlı, kitleleri harekete geçiren eylem hangisi idi diye sorarsanız benim aklıma "Adalet Yürüyüşü" geliyor. Kılıçdaroğlu'nun her metresini adımladığı 420 kilometrelik yürüyüşe zaman zaman 50 bin kişiye varan bir kalabalık eşlik etmiş İstanbul'a girişte sayı 215 bin kişiye ulaşmıştı. 2017 yılında yapılan bu yürüyüşte ortaya çıkan "rüzgar"; ezilen, sindirilen, kendini yalnız hisseden kitleler için bir umut oldu. Biz de varız, değiştirebiliriz inancı hakim oldu.

- Tüm partilerle konuşabilen isim: Kılıçdaroğlu'nun önemli bir özelliği partinin tarihinde zaman zaman uzak kaldığı - yabancılaştığı kişi - gruplarla görüşmesi, kimi haklı önyargıları yıkması oldu. Muhafazakâr kesim dahil kurduğu ilişkiler CHP'nin daha geniş topluluklarca dikkate alınması, dinlenmesi şansını doğurdu. Kılıçdaroğlu İyi Parti ile de HDP ile de AKP'den ayrılıp kurulan DEVA ve Gelecek ile de Saadet Partisi ile de memleketin sorunlarını konuşabilen bir isim.

- Erdoğan seçim kaybetmez mitini yıktı: Kılıçdaroğlu 31 Mart seçimlerinde "memleket meselelerini konuşma kabiliyeti" ile muhalefeti bir araya getirdi ve büyükşehirlerde önemli bir zafer kazandırdı. Üstelik İstanbul'da bir değil iki kere kazanarak 25 yıl sonra büyükşehirleri yönetme işini partisine kazandırdı.

- Ekibine sahip çıktı, muhalif olanları da yeniden kazanmaya çalıştı: İstanbul başarısında İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun alanda oluşunun da İyi Parti'nin çabalarının da HDP'nin duruşunun da önemli katkısı oldu. Tabii Ekrem İmamoğlu'nun kişisel karizması ve halkla ilişkisi de... Süreçte önde durmadı, kimseden rol çalmadı, ama arka planda tüm koordinasyonu sağladı. Partide kendine muhalif olanları da ya çok önemli görevlere aday gösterdi (Muharrem İnce) ya da daha önce sözcülük görevinden istifa eden Selin Sayek Böke'yi yeni dönemde genel sekreterliğe getirdi.

- Kürt sorununu çözerse Erdoğan çözer ezberi bozulabilir: Kürt gençler AKP'nin uzlaşma ve çözüm aktörü olmaktan uzaklaştığını, CHP'nin Kürtlerle aradaki mesafeyi kaldırmaya yönelik adımlar attığını düşünüyor. Bu cümle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaptığı araştırmalarla öne çıkan Rawest'in çalışmalarından birinin sonuçlarından. (Reha Ruhavioğlu bu konuda Perspektif.online'da bir yazı yazdı.) Kılıçdaroğlu sorunu; şeffaf, Meclis çatısı altında, geniş bir katılımla çözülmesi gerektiğini düşünüyor. Sık sık Kürt siyasetçilerle, sivil toplum örgütleriyle buluşuyor. Yeni bir rapor, yeni bir söylem çerçevesi için çalışılıyor. Kürt sorununu çözerse Erdoğan çözer noktasından uzaklaşılmasında, iktidarın güvenlikçi tavrının yanında CHP'nin arayışları da kayda değer.

- Demirtaş'ı tutukluluğunu sorguluyor, HDP ile yakın çalışıyor:

Selahattin Demirtaş'ın AİHM kararına rağmen cezaevinde tutuluyor olmasını sık sık gündeme getirip eleştiriyor. HDP'ye uygulanan yargı ayaklı baskıya karşı sesini çıkartıyor. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ile hem kamuoyu önünde hem de dolaylı olarak çalışıyor. İktidarın kriminalize etmeye çalıştığı HDP ile yan yana durmaktan, zaman zaman iktidar tarafından bununla ilgili hedefe konmaktan çekinmiyor.

- Özeleştiri yapıyor: "Bizim, bir kabahatimiz oldu, CHP'nin, onu da söyleyeyim rahatlıkla. Öz eleştiriyse, öz eleştiri. Biz, bir başörtüsü meselesini Türkiye'nin bir numaralı sorunu haline getirdik. Oysa kadının kılık kıyafeti bizi hiç ilgilendirmez. Bizi ne ilgilendirir? O kadının mutfağında, evinde huzur var mı, çocuğunun işi gücü var mı, kız çocuğu üniversiteye gidiyor mu?"

Bu cümleler Kılıçdaroğlu'na ait. Partisiyle de kendisiyle de ilgili özeleştiri yapıyor, yapmakla kalmayıp bunu sonuca ulaştırıyor.

Öneri getiriyor: Muhalefet olarak sadece eleştiren pozisyonda durmuyor. Öneri getiriyor. Pandemi sonrası tüm dünyada tartışılan yeni devletçilik anlayışıyla ilgili siyaset dünyasında en derli toplu perspektif ondan geldi. Eğitimde de ekonomide de maddeler halinde çözüm şıkları sundu. CHP'li belediyelerin çalıştırılmaması için çaba sarf eden iktidara karşı, başkanlarıyla istişare ederek "halkın kesintisiz hizmet alması için" çalıştı, çalıştırdı.

Ailesi ve kendisinin mütevazı bir yaşantısı var: Evlatları ne medyada ne sosyal hayatta öne çıktı. Oğlu her sıradan vatandaş gibi askerliğini normal yoldan yaptı. Parasını verip bedelli de yapabilirdi. Eşi Selvi Kılıçdaroğlu az ama etkili konularda (Başak Demirtaş ile dayanışma) ya da Ankara'dan İstanbul'a yürürken kameralar önünde durdu. Bugüne kadar Kılıçdaroğlu ailesine kimlik, inanç her konuda ağır saldırılarda bulunuldu, bunların hemen hiçbirine karşılık vermedi. Aile hakkında başta para konusu herhangi bir ithamda bulunulamadı.

Kemal Kılıçdaroğlu yapılacak ilk seçimlerde de muhalefetin bir arada durması için görünen - görünmeyen temaslarda bulunuyor, sık sık dinliyor, bir yol haritası çıkarmaya çalışıyor. Onun da "hiçbir şey yapmasak da bu iktidar gider"den dış politikada "milli duruş" diye çok farklı söz söylememesine kadar eleştirilecek pek çok yönü var. Ancak Kılıçdaroğlu'nu artıları ve eksileri ile görmek, Kılıçdaroğlu'nu beğenmemenin dayanılmaz hafifliğine kapılmamak da gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kalabalık bir yalnızlığın içinde, toplumsallığın çöküşü

Türkiye’nin durumunu dünyanın genelindeki ‘beyin çürümesini de kapsayan’ kalabalık içindeki yalnızlık olarak düşünebiliriz. Bu durumdan çıkışın yolu ortak değerler, acılar, mutlukları elbette demokrasi ve hukukun içinde yeniden anlamlandırmadan geçiyor

Dışarıdaki ‘özgüven’ içeriye ‘baskı’ olarak yansıyor, 2025 özgürlükler konusunda çok zor yıl olacak

Suriye’de oluşan yeni rejimin riskleri, oluşabilecek sıkıntıların faturasının Türkiye’ye yazılması ihtimâli olsa da şu an itibarıyla Erdoğan, Fidan ve Kalın dünyadaki pek çok ülkenin de Suriye’deki gelişmeler konusunda referans aldığı-ciddiye aldığı en önemli üç isim

Hastaneye götürülürken MS hastası Tayfun Kahraman’a yapılan ve ‘soruşturma izni’ verilmeyen eziyetin görüntüleri!

Cezaevi aracı içinde acı çektirilen bir MS hastası Tayfun Kahraman; sen eziyetin resmini yapabilir misin Abidin?

"
"