“Ne kadar oldu birlikte bir şarkı söylemeyeli…”
Evin içinde bir grup arkadaş sözü ve müziği Erhan Güleryüz’e ait şarkıyı dinliyoruz. Ahmet Kaya’nın ağabeyi Mustafa Kaya’nın sesi yüreğimize işliyor:
“Kim bilir kaç bahar kim bilir daha kaç şarkı göreceğiz dünyada…”
Her bittiğinde evdeki herkesin isteğiyle bir daha çalıyoruz şarkıyı… Herkes kendi hayatına/hayaline dalıp gidiyor. Fonda müzik benim aklımda memleket. Düşünüyorum ne derin ayrıştık/kutuplaştık. Ne çok sadece kendi hayatlarımızın/mahallelerimizin çeperinde takılıp kaldık. ‘Ben’i düşünüp ‘biz’den kolayca caydık. İktidarın yarattığı dilin etkisinde bir nefret bataklığına saplandık. Kendi yaşam alanlarımızı genişletmeye çalışırken diğerlerine hayatı dar ettik/daralttık. En iyimser dille ‘haksızlık bize uğramadığı zamanlarda/uğrayana kadar’ haksızlığa uğrayana gözümüzü kapattık.
AKP iktidarı ekonomiden dış politikaya kadar hemen her alanda giderek büyüyen krizler yarattı. Bunlar zor da olsa bir gün çözüme kavuşur/kavuşacak. Ama gücün/korkunun rüzgârında savrulan ‘insanlık’ ne zaman/ ne şekilde iyileşecek?
Gelin ileride Türkiye’nin utanarak anacağı 31 Mart seçimlerinin sonrasına bakalım. Ama baştan İstanbul ile değil daha az konuştuğumuz (aslında hemen hiç konuşmadığımız) illerden başlayalım. Kürtlerin yoğun yaşadığı illere. Mesela Diyarbakır’a, mesela Mardin’e… Orada seçime girmesine kanuni bir engel olmayan son seçimde kazananlara (adaylar yargısal/YSK ön incelemesinden geçiyor) mazbataları verilmiyor. Açık ara seçimleri kazanan HDP adayları Selçuk Mızraklı ve Ahmet Türk hâlâ bekliyor. Seçimlerden 10 gün sonra (10 Nisan 2019) YSK seçime girmesine izin verdiği Diyarbakır Bağlar Belediyesi’ni yüzde 70.34 oyla kazanan Zeyyat Ceylan’a KHK’lı olduğu için mazbatası verilmiyor. Bir yargı sürecinin sonucu olmayan KHK, seçmen iradesini cezalandırmanın dışında, açık farkla ikinci sırada seçilen AKP’li adaylara başkanlık yolunu açıyor. (KHK’lıya mazbata verilmemesi kararının aynı durumda olan yine HDP’lilerin kazandığı Van Tuşba, Edremit, Çaldıran ve Kars’ın Dağpınar beldesinde de uygulanması bekleniyor.)
İstanbul’da CHP’nin ‘farklı sandıklarda farklı şekillerde say say kaybettirilemeyen adayı’ Ekrem İmamoğlu’nun durumu da ortada. Ancak seçim gecesinden itibaren CHP İstanbul il örgütü ve CHP’li vekillerin desteğiyle oylara/oy verenlere öyle bir sahip çıktı ki… Bu kadar sıkı bir çalışma olmasa kolayca ‘kaybetmiş’ ilan edilebilecekken şimdi böyle bir durumu neredeyse imkânsız hale getirdi. Tabii seçimlerin tekrarını isteyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin YSK üzerindeki ‘etki gücü’nün ne olduğu da en geç cuma günü gözükecek. Seçimler iptal edilip 2 Haziran’da tekrarı olsa bile (ki bu durum zaten yaralı demokrasiye ağır bir yük daha anlamına gelir) İmamoğlu’nun pek muhtemel farkı da açarak kazanacağını ön görmek gerekir. Yani AKP 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra tekrarlanan Kasım seçimlerinde elde ettiğini bir daha kolay kolay yakalayamaz.
Aslında… İstanbul’da verilen, geniş kitlelerin desteğini alan demokratik-barışçıl hak mücadelesi ülkede hukuksuzluk yapılan tüm il/ilçelerin sonuçlarında da gösterilebilmeli. İstanbul neyse Diyarbakır, Mardin, Bağlar da o olmalı. İstanbul’a sahip çıkıp diğer yerlere özellikle Kürt seçmenin yoğun olduğu illerde yapılanlara kayıtsız kalmak demokratlığa/demokrasi mücadelesine yakışmaz. Siyasi görüşü, partisi, inancı ne olursa olsun ‘hakkı’ ve hukuku herkes için istemek/isteyebilmek en büyük erdemdir.
Bu topraklarda yaşayan herkesin omuz omuza ‘birlikte barış şarkıları söyleyeceği’ günler gelecek. İnanıyorum.
NOT: Muhalefetten de çıkıyor kimi zaman tüyleri diken diken eden örnekler. Bolu’da CHP’den Belediye Başkanı seçilen Tanju Özcan’ın ilk icraatının savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyelilere yardımı kesmek olması en hafif deyimle utanç verici…